Gectigimiz günlerde Ahmet Hamdi Tanpinar`in "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nü okudum. Tanpinar`la bu kadar gec tanisan her türk vatandasinin yasayabilecegi saskinligi yasadim. Gercekten hic beklemiyordum böyle bir kitap. Tanpinar`i cok sik duyuyordum, okuma zevkine ve bilgisine güvendigim bazi kisilerden. Özellikle S. onunla ilgili bir makale yazmak istedigini söylüyordu onceleri (halen öyle bir plani var sanirim). Yakin günlerde, Orhan Pamuk`un Nobel ödülü almasiyla ilgili yorumlarda da adina cok defa rastlamistim Tanpinar`in.
Tanpinar`i okuyunca sanki Orhan Pamuk, Oguz Atay gibi sevdigim yazarlarin kitaplarindaki bazi taslar daha net oturdu yerine. (bu arada bir de Henry Miller`i hatirlatti bana Tanpinar-bunun sebebini tam cözemedim ama S. bana aciklar belki.)
Bir ülkenin her alandaki tarihinin izlerini günlük yasantida görebiliyor insan. Mimarlik tarihinin, edebiyat tarihinin, müzik tarihinin... Strassburg` a gittigimizde özellik bunu cok hissetmistim. O kentte dogan bir cocuk olmak, o sokaklardan gecerek okula gitmek, o kanalin kenarinda ilk defa asik oldugunu hissetmek ya da o binalara bakarak hayal kurmak... eminim arti on puanla hayata baslamak gibi bir sey. Ince bir estetik zevkiyle donatilmis bir kentin cocugu olmak.
Ben ne öyle bir kültürden ne de öyle bir aile egitiminden geliyorum. Yaptigim her seyde de bu incelikten yoksunlugum ve bastan savmaligim hissedilir. Bu elbette ki yaptigin seye inanmakla da alakali ama hem özen eksikligi hem de daha mükemmelini yapmak istemek... ikisi de birbirinin zitti fikirler. Tam da cagimin hastalikli genclerinden birisiyim galiba.
Tanpinar`in kitabinda, Halit Ayarci ile Hayri Irdal arasinda gecen asagida yazacagim dialog oldukca acikca gösteriyor sanki, bu birbirine zit iki duyguyu.
...
Halit Ayarci yine cok terbiyeli bir sekilde esnedi:
-Yine ayni mesele... dedi. Daha dogrusu hep ayni mesele! Aziz dostum, siz sifa kabul etmez bir gayri memnunsunuz... Bu islerde bilmek ikinci derecede kalir. Yapmak vardir, sadece yapmak!..
Sonra kendi kendine konusur gibi ilave etti:
-Bilgi bizi geciktirir. Zaten ne sonu, ne de gayesi vardir. Mesele yapmak ve yaratmaktadir. Bilselerdi, bilselerdi... Fakat bilselerdi bunu yapamazlardi. Bu heyecana, bu icada, bu kendiliginden bulmaya erisemezlerdi. Bilgileri buna mani olurdu.
...
Bir yanda yaptigin ise inceligini, bilgini katmak gerektigini iddia eden biri, diger yanda bilginin seni yavaslattigina inanan biri.
Bir yanda da bu iki bakis acisina ayni bünyede sahip olan biri...
Pazar, Kasım 19, 2006
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
saatleri ayarlama enstitüsü tanpınar'ın son romanıdır. tarzı da biraz farklıdır orada, bu yüzden önceki eserleri için tam anlamıyla bir emsal değildir. ironik bir mesafeyle yazılmış, daha kafa kurcalayıcı bir kitaptır bu. kendi dönemine yönelen bir çeşit eleştiri.
senin bu romandan yola çıkarak bunları söylemen çok hoş. aslında ana fikri yakalamış gibisin -benim ölçülerime göre tabii. sanırım tanpınar, incelmiş bir kültürün vaktiyle üretmiş olduğu o kendine has hayatın zaman içinde gelişmezse yozlaşacağını, ölmese bile başka ve daha düşük hayat tarzları içinde yeni fakat daha yoz yollar bulacağını düşünüyordu. modernleşme sürecindeki türk kültürünün sorunu da buydu ona göre. hayatımızı sürdürecektik tabii ki, ama başka türlerde, eskinin artık döküntü haline gelmiş kalıntılarının, ruhu uçup gitmiş birikintilerinin yüzeyde dolanıp durduğu niteliksiz bir bulamaç içinde bulacaktık kendimizi. bugüne geldiğimizde durum söylediklerine çok yakın duruyor.
bütün bunlar bir yana, çok güzel resimler buluyorsun. metinle bağlantılarını her zaman kuramasam bile çok hoşuma gidiyorlar. demek ki hiç de öyle savruk biri değilsin.
rosy crucifixion,
tesekkürler yorumun icin. Ögretmenin yaz tatilinde okumamiz icin verdigi kitabi okumusum ve ana temayi anladigim icin ögretmenimden aferin almisim gibi mutlu oldum :)
Zaten su okul isi cok canimi sikmakta.
off ya n`apacam ben ya..:(
Yorum Gönder