Cuma, Ağustos 24, 2007

Geldim, gördüm, gidiyorum

Bugün yola cıkıyoruz. İlk 4 günü nerelerde gecirecegimiz belli ama gerisi mechul halen.

Geldigimden beri cok uyuşuk haldeyim. Sabahları cok zor uyanıyorum, öğleni buluyor uyanmam. Ve kolumu kaldıracak gücü bulamıyor gibi baygın halde uyuyorum.

S. hep çalııştıgı için pek gezip dolasamadım.
Tevfik Fikret'in Aşiyan'daki evine gittim. Ne güzel yere kondurmus evi. Muhteşemdi. Kendisi de cok etkileyici, yakışıklı bir adammış.

Başka çok yere gittim aslında. Haftasonu Ufuk Uras, Cezmi Ersöz ve şarkıcı Gülşen'i gördüm yemek yedigim yerlerde.

Cezmi: çok fena olmuş, benden söylemesi. "Kadın vardır kadıncık vardır" diyen bir kadını dinliyordu. Aslında tüm muhabbetleri kayıtlı kafamda ama ayıp olur simdi, anlatamam. Rakı masasının raconuna uymaz laf taşımak.
Ufuk Uras: bir insan evladı sonucta. Suratında cok da icime sinmeyen bir tebessüm gördüm. Sevgimizde, saygımızda bir eksilme olmadı tabii ki.
Gülşen: hic bir ifade göremedim suratında. Çok kısa gördüm, ondandır kesin.

Perşembe, Ağustos 16, 2007

Tatil

Bugün son is günümdü.
Tatilim basliyor.
Tatil planim yok dogru düzgün.
Ya cok iyi gececek ya da ariza cikaracagim.
Pazartesi blog arkadaslarimdan bazilariyla bulusacagim. Katilmak isteyen olursa haber versin.

Pek ciddi ve soguk bir havam var degil mi bu yazida? Memlekete gideyim, biraz günes göreyim, icim isinsin, degisirim hemen.

Türkiye`de görüsürüz.

Pazartesi, Ağustos 13, 2007

Pencereden bakmiyor yollara cikmiyorsun

Rica etsem biraksaniz artik su dua isini? Usandik ama! Siz orada elleri acip dua ettikce buraya yagiyor anacim, yeter ama. Kac haftadir yüzümüz günes görmedi, sabah yagmur aksam yagmur. Yok iste, olmuyor, tutmuyor duaniz. Nerede yagmur bulutu varsa buraya geliyor iste sizin yüzünüzden. Off ya, birakin artik.

Bu cahil size bir akil versin; o elleri asagi dogru tutmayi birakip, havaya kaldirin, artik yumruk mu yaparsiniz ya da hayal gücünüzü, yaraticiliginizi mi kullanirsiniz bilmiyorum ama bir takim figürler yaparsaniz ellerinizle hani hic fena olmaz. Iste o vaziyette ilgili mercilere dogru ellerinizi sallaya sallaya yürüyün bir.

Pazar, Ağustos 05, 2007

Mustafa Bey

Mustafa Bey, ben ne cok severdim sizi. Siz de severdiniz beni. Sevgimizi birbirimize takilarak gösterebildigimiz bir iletisimimiz vardi sizinle. Gülerdik birbirimize. Severdik birbirimizi. Digerleri de bilirdi, siz beni baska severdiniz, ben sizi baska severdim. Baskaydi.

Hayatimin en agir günleriydi sizinle gecirdigim günler. O günlerden sonra bir daha hic öyle olmadi hayatim. Hic zorda kalmadim, kimse kalbimi o günlerdeki gibi kirmadi, canimi acitmadi.

Ilk karsilasmamiz... günesli bir hava... Sicagin dayanilmaz oldugu o sehir. Bir avlu. Ben is basvurusu icin gelmisim. Okulu uzattigim belli olmus, ayni gün, ailemden yiyecegim laflara cevap verirken kullanmak icin ise basvurmus ve sonraki güne randevu almisim sizden. Avludayiz, siz ve sirketin iki ortagi karsimda. Ben sefil görünüyorum gözünüze. Siz hic konusmuyorsunuz, izliyorsunuz beni. Üstümde, kesip bictigim, boyadigim batik desenli lacivert bluzum var. Cok zayifim o zamanlar. Konusuyoruz. Ben sigara üstüne sigara yakiyorum. Sonradan söylüyorsunuz ki, saskinlikla izlemis ve üzülmüssünüz benim öyle sigara icmeme, bu kizda bir hal var demissiniz.

Ise aliniyorum. Gelip gidiyorum, sizden cok sey ögreniyorum. Siz de benden cok sey ögreniyorsunuz. Avludaki kücük bahcede cicekler yetistiriyor, sabahlari onlari suluyorsunuz siz. Arada fisir fisir telefonla konusuyorsunuz bir kadinla. Diger iki patronla geceleri hep bir yerlere gidiyor, cok ama cok icki iciyorsunuz. Bana abartarak o geceleri, o alemleri, "mafaya babalarini", pavyonlari anlatiyorsunuz. Ben hic ürkmüyorum bunlari sizden dinlerken. Sonradan ögreniyorum ki telefonda fisir fisir konustugunuz kadin, cok sevdiginiz esinizmis. Gün icinde durmadan arayip sesini duyup, gülüstügünüz kariniz. Sonra daha da seviyorum sizi. Anlatiyorum size hayatimdaki herseyi. Ben asik oldum diyorum, dinliyorsunuz. Kalbimi kirdilar diyorum, beni güldürüyorsunuz. Aylar geciyor Mustafa Bey. Zaman zaman sizlerle icmeye bile geliyorum. Ben bir oglan cocugu gibiyim yaninizda. Saclarim kisacik hep. Yakistiramiyorsunuz bana, uzat saclarini, ne cici bir bayan olursun, diyorsunuz. Sigaram azaliyor, giyim kusamim biraz daha düzeliyor zamanla. Siz hep seviniyorsunuz bunlara, bak ne güzel olmussun bugün, diyorsunuz, eger biraz makyaj yapmissam.

Bazen radyo konusunda tartisiyoruz. radyoda sanat müzigi programiniz var sizin. Ama cok uzun sürüyor Mustafa bey, dayanamiyorum. Siraya koyuyoruz radyoyu. Sevmeye basliyorum sanat müzigini zamanla. Ama siz hepsinden daha güzel söylüyorsunuz Mustafa bey. Hele o avluda bana Veda busesini söyleyisiniz... Ne güzel sizin sesiniz. Gözlerim dolunca, sirtima vurup, sarkinizi kesmeniz.

Bir defa birbirimizi kiriyoruz, yok aslinda, ben sizi kiriyorum. Isler yogun, tepem atmis yine, üc kurusa orada calismaktan. Siz de olmasaniz... Yetismesi gereken isler var, ben cikmaliyim, is icin bir yerlere gitmeliyim. Benden yardim istiyorsunuz, ben sinirliyim. Bana uzattiginiz disketi sinirle duvara firlatiyorum. Hic ses cikarmiyor, yerinize oturuyorsunuz. Ben cikiyorum. Cok üzgünüm. Bir saat sonra tekrar dönecegim, o minik avlulu isyerimize. Ama dayanamiyor, yolda ariyorum sizi. Cok üzgünüm, lütfen bana kizmayin, özür dilerim, diyorum size. Yok, hic üzülme, gel hadi, diyorsunuz bana. Ben nasil seviyorum sizi Mustafa bey.

Ah, Mustafa bey, su sirt agrilariniz basliyor. Hani o iri yari adam sizi söyle bir kucagina aldi ve sirtiniza bastirarak sarsti ya sizi, sonra da, bu agrilarinizin gececegini, size yel girdigini söyledi ya, hic inanmadim ben ona. Ki ondan sonra artmadi mi o agrilar Mustafa bey?

Mustafa bey, isler cok yogun, ama siz tutturmussunuz sirtim agriyor! Kim yetistirecek bu isleri Mustafa bey? Peki, Mustafa bey, dinlenin bir kac gün evde.
Ama cok uzadi Mustafa bey, gelin artik, birakin bu hastalik numarasini, yemeyin beni de, diyorum size telefonda. Tamam, güzel kardesim, idare et beni, yatayim biraz, diyor, gülüyorsunuz.

Günler geciyor, evinize geliyorum. Cok neseliyim ya da size neseli görünüyorum. Sizin yanaklariniz cökmüs. Kalkip, yanaklarinizi öpmemek icin zor tutuyorum kendimi. Cok kalabalik orasi. Siz buruksunuz, sen beni böyle birakmazdin, her gün arardin diye düsünmüstüm ama cok az aradin, sordun, üzdün beni diyorsunuz. Bir laflar geveliyorum. Ben sizi hergün is yerinde bekliyorum Mustafa bey, ben inanmiyorum ki hastaliginiza Mustafa bey. Siz yatmaya bahane ariyorsunuz.

Ayriliyorum yaninizdan. Yarindan itibaren her gün sizi arayip, telefonda fisir fisir konusmaya söz veriyorum.

Yarin oluyor, telefon geliyor... Mustafa bey`i kaybettik...

Ben sizi cok özledim Mustafa bey. Sigara cok az iciyorum. Saclarimi görseniz keske, upuzun. Hele S`i tanisaniz, hic incitmedi beni bu güne kadar. Ama yine de bazen dalip gidiyorum, dertleniyorum. Siz olsaniz ben aramam mi hic sizi. Ararim, fisir fisir konusuruz, anlatirim size bir bir.