Perşembe, Aralık 29, 2011

Gün aydın falan değil! Simsiyah















...

Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...

Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...

Ahmed Arif

Çarşamba, Kasım 23, 2011

Oglun kebap getirdi, sensiz yedik kaynana

Bazı ilişkilerde hep yalan söylemek gerekiyor. Pembe membe, yalan işte. Hep hesaplı kitaplı olmak gerekiyor.

Mesela, S.nin annesine rüyalarımı anlatırken bile yalan dolan, uydurma ekleyerek, degistirerek anlatıyorum. Son rüyamda, onun evinde, halıyı süpürmemi söylüyordu bana ve ben de cemkire cemkire süpürüyordum. Fakat telefonda ona anlatırken, "ben biraz sıkıntılıymışım, teyzen'cim bak şurada, yerde bişi var, onu süpürsene" diyomussun sen, ben de süpürüyomuşum, diye tatlı tatlı anlattım.

Ya ben mi çok yalakayım yoksa ya? Gerci bende büyüklere, yaslılara karsı kendimi begendirme, heveslendirme sevdası vardır, onu biliyorum. Napayım, seviyorum yaslıları. Onlar da beni sevsin istiyorum.

Ama yukarıdaki olay biraz gelin kaynana fantazisinden kaynaklandı gibi.

Biz de çocuk olduk.

Bazı duygular kesinlikle ta cocukluktan, bilmem ne zamandan, hangi andan ise, taa oralardan kalma.

Şimdiki hayatımda ya da uzun zamanki hayatımda hic karsılıgını bulamadıgım etkilenmeler, duygulanmalar ya da tarif edemeyecegim haller oluyor zaman zaman. Simdi, simdilerde yanımda olan birine anlatmaya calıssam olan biteni bos, hafif, anlasılmaz gelecek duygular bunlar.

Ama cok sasırtıcı bu hal bence. Çocukken dünyayı hayatı kesfetmek nasıl heyecan verici ise, yaş geçtikce de çocuklugu, izlerini kesfetmek o derece, belki ondan da heyecan verici.

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Sen sallandıkca ben bakarım

Dün S. cok sıkıntılıydı. Öyle sıkıntılıydı ki, bir ara "gel de, öpeyim seni" dedigimde, "ıhh sonra" diye artizlik yaptı. Halbuki minik yavru köpekler gibi salya akıta akıta gelir normalde. (Aha da beni öldürür bunu okursa :)

İş yerinden dolayı biraz dertli. Aslında çok ciddi sorunlar yok ama arada tepesi atıyor. O sıkıntılı olunca ben ondan da beter oluyorum sanki. Ne bilim şefkat galiba, yazık, kıyamıyorum.

Böyle sıkıntısı hakkında konusa konusa uyudugumuz için rüyamda onu gördüm; Konusuyoruz, gülüyoruz falan. Bir bakıyorum ki ayak parmagına kocaman bir çivi saplanmış. Gülümsüyor, önemli degil der gibi. Sonra bir şekilde cıkarıyoruz çiviyi, rahatlıyor. Rüyanın bundan sonrasını uyanıkken kendim yazdım. O civiyi alıp, S.nin canını sıkanların gözüne soktum. :)

Dün araba aldık bir de :)

Çarşamba, Kasım 02, 2011

leylegi havada gormek

Bugun Antalya'ya gidiyorum. Yarisma vardi ya, onun icin. Oradan baska iki sehre gecip bayram sonunda tekrar eve donecegim.

Son haftalar cok hereketliydi. S.'nin ablasinin deyimiyle 'leylegi havada gorduk'
Benim bir yurtdisi uc tane de yurtici yolculugum var. S ise benden beter durumda, bir yerlere gidip duruyor. Dun Barcelona'ya gitti kendileri. Bunca yolculugun hic birini beraber yapamadik. Sadece bayramda S'nin anasinin evinde, memlekette bulusup, evimize birlikte donecegiz.

Bu kis Almanya'ya gitmek istiyorum. Kis guzel olur orada. S. ile teyzemlere falan gideriz.

Çarşamba, Ekim 26, 2011

Kör olasın demiyorum kör olma da gör beni

İş yerinde bazı arkadaslarım var. Facebook da gün boyu otu boku begenirler, paylasırlar, yorumlarlar vs. Ama kac gündür Van'daki deprem ile ilgili tek kelime etmediler. İçlerinden birisi dün söyle dedi "elbette üzüldüm ama onlar da biraz..." benden yüz bulamayınca devamını getiremedi ve kıvırmaya basladı.


Çarşamba, Eylül 28, 2011

Fit olduk mu?

Bugün B-fit'i deneyecegim. Spor salonu deneyimim bir defa üc aylıgına oldu ve her seferinde para verdik lan, boşa gitmesin bari, diye diye zorla gitmiştim.

Bakalım burası nasıl olacak. Farklı oldugunu duymustum. Özellikle Neo'nun yazısı (bu yazı) sayesinde haberdar olmuştum onlardan ve gecen gün baktim ki eve pek yakın bir yerde bir subesi açılmış!

Salı, Eylül 27, 2011

Bir Zamanlar Anadolu'da

Bir Zamanlar Anadolu'da

Bir Zamanlar Anadolu'da

Bir Zamanlar Anadolu'da

Bir Zamanlar Anadolu'da

Çok güzel bir film. Muhteşem bir film. En son Haneke'nin Beyaz Bant filmi bir de Ahmet Uluçay'ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmi beni bu kadar heyecanlandırmıştı.
Ama bu filmin oyuncularının hepsi harikaydı. Yönetmen nasıl da güzel oynatmış hepsini. Hele Ercan Kesal! Çok çok iyiydi.

Bir Zamanlar Anadolu'da

Perşembe, Eylül 15, 2011

Öff pöff

Bu akşam S.in annesi geliyor. bir kac hafta kalacak. Biraz kendime gelinceye kadar yardımcı olacak bana.
Ev dagınık ve kirli.
- Ama bir şey olmaz, önemsemez öyle şeyleri
- Ya önemserse?
- Yok yok, sever beni, kıyamaz bana.
- Ya kıyarsa?
Böyle gitgellerim var. Evde bir kap yemek bile yok. Hiç halim de yok yapacak. Eve gidince bir süpüreyim ortalıgı, bir de aklıma fikir gelirse eger bir yemek yapıp koyayım. El oglunun anası, güven olmaz hic. Az da olsa garantiye alim kendimi.


geldi fikrim; imam bayıldı ve fırında tavuklu makarna yapacagım. Kaba temizlik ile beraber toplam 4 saatim var. Bence yetistiririm. Tarifler Kantin'den. Yarına da yerimden kalkmaz, acısını cıkarırım ;)

Salı, Eylül 13, 2011

yeşil günler

Dün akşam eve gidince tüm çiçeklerin bakımını yaptım. Hepsini daha büyük saksılara geçirdim, topraklarını tazeledim.
Çoğu halsiz haldeydi. Bakalım, onlar da iyileşecek umarım bundan sonra.

Sonra, balkonda yetiştirdigim maydanoz ve feslegeni de kullandıgım sekiz kişilik salata yaptım ve yarısını yedim. Pek yeşil bir akşamdı.

S. geldi ve kalan 4 kişilik salatayı yedi. Benim izledigim bir fransız filmine laf sokup durdu. Sahnelerin hepsini önceden tahmin etti. Tahminleri için öpücügüne bahse girdik (burnundan, yanagından, vs.) ve daha fazla devam etseydik kıcına kadar öptürürdü. O kadar klişe bir filmdi ne yazık ki.

Salı, Eylül 06, 2011

6-7 Eylül Olayları

Diger fotograflara buradan bakabilirsiniz.







Hayat ne korkunç yav

Bu hastalık olayından dolayı 3 defa o korkunc MR aletine girmem gerekti. Birinde 45 dakika bekledim. Ve kapalı yerde kalma korkusu basgosterdi bende o günden beri. İkinci girdigimde birden bagırıp aletten cıkmaya calısmıstım, radyologun azarı ve annemin kandırmaları ile tekrar girmistim alete. Arada aletin icinde iken yasadıgım duyguları birebir hatırlıyorum ve dayanılmaz bir korku hissediyorum. Geçen gün otobüsün içinde iken de aynı sey oldu. Acil dısarı cıkıp hava almak istedim, sacmalayıp bagırmamak icin kendimi sakinlestirdim. Niye böyle oldu anlamadım. Önceleri hic yoktu böyle bir sey. Bir daha beni MR aletine sokarlarsa kendimi camdan atarım, demistim S.'e. O da yalan oldu gerci, lafımın üstüne bir defa daha girdim MR'a.

Ya bir de sabah gelirken yolda minik bir serçe vardı. Tam Kadıköy çarşıda, yerde. biraz dürttüm hareket etmedi. Elime alıp bir yere kaldırıp koyayım bari, dedim ama o sırada korktu ve biraz uçup uzaklaştı, sonra tekrar yere kondu. Ne yapacagımı bilemeyip bırakıp geldim onu. Yolun sonunda arkama dönüp baktıgımda halen orada duruyordu. Tüm gün icime dert olacak simdi! O minik serce ne oldu acaba diye :( Dana gibi kediler dolu bir de oralarda.

Perşembe, Ağustos 25, 2011

Bir zamandir

Aksam eve gelirken apartmanin bahce kapisini acip, kafami bizim evin penceresine bakmak icin kaldirdigimda, bir sekilde sagdaki apartmanin ikinci katinin balkonunda oturup, tam o saatte yemek yiyen yasli adamla gozgoze geliyorum. Iki gundur tam lokmayi agzina sokarken yakaliyorum adami. Yanlis gormediysem iki gundur makarna yedi, salcali ya da domatesli idi. Gecen yillarda apartmanlarinin bahcesini sulayan yasli adam o olsa gerek. Heralde eskisi gibi degil, biraz halsiz sanirim. Guzel, hos bir yasli adam. Belki bir dahaki gorusumde "iyi aksamlar" derim.
Ne garip degil mi? Yakinda, en fazla 3-5 yil icinde o adam yok olacak ve ben onun gozlerinin son gordugu goruntulerden biri olacagim. Kimbilir belki kendi cocuklarindan bile fazla goruyordur beni. Evet, bir daha ki sefere, iyi aksamlar desem iyi olur.

Yarin Bozcaada'ya gidiyoruz. Bayram tatilinde orada olacagiz.

Bu arada ben cok hastaydim. Tam bir bucuk ay yatalak gibi yattim. Gibisi yok aslinda. Simdi iyiyim.

Tam hastalanmadan onceki hafta guzel bir haber aldim. Bir tasarim yarismasina katilmistim. Birinci secildim. Ekimde sergi ve odul toreni gibi bir sey var. Sonra da tasarimlarim hayata gecirilecek. Umuyorum.

Salı, Mayıs 17, 2011

16 Ton

Umit Kıvanç'ın çok etkileyici filmini buradan izleyebilirsiniz. Sitenin üstünde filmi izle butonuna tıklayın.

Film uzun, ama emin olun o kıymetli(!) vaktimizi ayırdıgımıza fazlasıyla degiyor.

Salı, Nisan 26, 2011

Beni Sana Sımsıkı Sarılı Görenler Olmuş

Evlilik yuzugumu, otobuste, sokakta, her turlu mekanda memleketimin geberesice erkeklerine vampire hac cikarir gibi cikariyorum. Allah var ise yariyor. Hatta normalde takmadigim yuzugu, bol vampirli olacagini dusundugum ortamlara giderken hep yanima aliyorum.

Sarmisak niyetine de bir altin bilezik mi taksam koluma ya da esarp mi alsam yanima?

Ulan hepinizin allah belasini versin, serefsizler!

(cok zoruma gidiyor bu memlekette kadin olmak ya, hayvan gibi yasiyoruz. Kaplan gorecek kedi gibi urke urke, surekli kadinlari asagilayan pisliklere tahammul ede ede.)

Pazar, Nisan 03, 2011

Otel Odalari

Kardesiniz TT su an Rotterdam'da, bir otel odasinda, 24 saat icin 12,5€ odedigi internetini son damlasina kadar tuketmekle mesgul.

3 saat bugun, 5 saat yarin kullansam da toplamda 24 saate denk getirsek olmaz mi diye teklif ettim resepsiyondaki kiza. Sacmalama der gibi bakti yuzume, yarin 18.55'e kadar kullanabilirsiniz, dedi !

S.nin dedigine gore bende (bir miktar da onda) fakirlik psikolojisi varmis. Mesela taksiye binince stres oluyormusun, bu adam beni dolastirir da 3-5 fazla oderim ya da yol yanlis tarif edilir de gereksiz taksimetre doner diye. Dogru. Allah var daha bir gun, soyle yolu izleyerek dalip gitmisligim, taksicinin ''hanfendi, hanfendi daha gidelim mi?'' demisligi yoktur.


Avrupa her yerde avrupa sanki. Buralar ayni Alamanya gibi. Otel odasi, tatil gunundeki ofis kokusu... ayni. Sanki Almanlar biraz daha mi sicak? Emin olamadim. Ki olunmaz da zaten. Neyse...

Boyle de bir sarki yapilmis zamaninda memleketimizde. Ben daha onun bunun memleketine laf yetistiriyorum.

Cumartesi, Nisan 02, 2011

Yoksa bir hoyratin eli mi degdi?

Gune bunu dinleyerek basladim. Ikinci koyu kahvemi icerken fizy'nin yeniden acildigi haberini aldim twitter ve facebook'dan.

Yalniz blog sayfama giremiyorum. Halen yasakli diyor ama blogger'a girdim!

Eskiden ne cok yazardim burada degil mi? neredeyse 6 yil olmus buraya yazmaya baslayali. Unuttugum belki hic aklima gelmeyecek anlari not dusmusum buraya. Ne iyi etmisim.

Yalniz kalan insan daha cok yaziyor galiba. Kendini gostermek, icini bosaltmak isteyen insan sanirim. Benim son bir iki yildir basim kalabalik, ondan belki eskisi gibi not dusmuyorum buraya. Etrafimda icimi dokecek birileri oluyor belki de.

Bir de donem donem insanin naifligi, sadeligi kayboluyor. Bugun cayimin icine limonun yaninda nane de ekledim yazmak sacmalamak gibi geliyor. Senin naneni! diyesi geliyor insanin cogu zaman. Yalniz kalmak cok daha duyarli ve gozlemci yapiyor insani. Gozlem yapiyorsun, ben nasil gorunuyorum derdinden cok. Onundeki yolu, yolun kenarini, golgeden faydalanmak icin agac dibine sokulmus bir genci, onun agzi ve eli arasinda hizla gidip gelen sigarasini, vs... izleme, ustune dusunme luksun oluyor. Bu lukstur, oyle her daim gelmez insana bunu gercekten gorecek goz.

Kim ne derse desin, yalniz insan kadar hayatin kendisini acik ve net goren kisi yoktur.

Bu da yalniz insanlara, evlendik, yerimizi yurdumuzu belledik de kicimiz goge ermedi tesellisi olsun. Hisst, kufretmeyin! Operim gozlerinizden.


Salı, Ocak 25, 2011

Pinar basindan bulanir canim oy

buna aglasam mi gulsem mi bilemedim :) Umut degil mi bu?



bir donem de bu vardi ya. ana konuyu halen anlayabilmis degilim :) Sabah sabah azrail gelmis ve adamin canini alacak sanirdim cocukken. Halen oyle saniyorum :)

Pazartesi, Ocak 17, 2011

aramazsan arama

S.'in cep telefonu almak konusunda fobisi var sanırım. Beni hasta ediyor. Aylardır telefonu bozuk, sürekli kapanıyor, kendisi farketmeden saatlerce beye ulasmaya calısma derdimiz oluyor. Yeni telefon alma tekliflerime sürekli tamam, sonra bakarım ben, diye cevap veriyor. Aylardır bakacak! Ha, tek sinir olan ben degilim, ablası da gecenlerde dedi, hasta mı bu cocuk, niye telefon almıyor, diye.

Demin farkettim S. simdiye kadar 3 cep telefon degistirmis. 1.sini annesi almıştı. Biliyorum onu, eski bir Nokia idi. 2. telefonunu o Nokia'lar tarih olalı epey yıl gecmesınden cok sonra ben ona almıstım. 6 yıl önceydi. 3. telefonunu ise ben 3 yıl önce kendime yeni telefon alınca eskimi ona vermistim. Halen tum sorunlarına ragmen ayıla bayıla onu kullanıyor. Cok yakında hic acılamaz olur insallah telefonu! Sakat atı acı cekmesin diye olduren iyi kalpli-cani gibi hissettim kendimi.

Pazar, Ocak 16, 2011

Gel, hiç acımıycak

Ahh, Tarkan'ı gördüm şimdi tv'de.
İlk ortaya cıktıgı vakitler nasıl da hayrandım ona. Fotograflarının basılı oldugu kartpostalları toplardım. Hayranlıgım ufak da olsa aile icinde duyulmustu . Dayımın çalıştıgı otelde kalmıs bir gün Tarkan ve sevgili dayım da benim için imzalı fotografını almıstı. Sonra da bir mektupla beraber bana göndermişti. Tabii ki çok mutlu olmustum. Bakıyorum da halen sevgi, saygı ve sefkatle bakıyorum Tarkan'a. Ne mutlu ikimize de :)

Çarşamba, Ocak 12, 2011

Mermer bile yunanca!

Minik ofis farelerine iyi gelir. Bana iyi geldi :)

kulaklıkları takıyoruz, bagıra bagıra (içimizden) eşlik ediyoruz.

tayfabandista tıklayın, siteden hediye şarkılarınızı dinleyin.

Çarşamba, Ocak 05, 2011

Deli işleri

Bu ofis ortamları ne garip ya. Ne çok kırık tip var ortalıkta. Aslında evlerine göndersen pamuk şekeri olurlar kesin ama bir araya gelince oluşan elektrik baş döndürücü. Herkesin döndüğü kendine tabii ki ama oluşan hortum bizi de peşine takıyor hiç farketmeden.

Düşünün, "ama bu benim baardaağııım" diye bağrışan biri olabilir ortalıkta. Aynı kişi haftasonu evindeki benzer bardakları sadece sıkıldığı için hiç düsünmeden çöpe atan kişidir de. Bu ufak örnekti. Bunun daha ele gelir versiyonlarını düşünün bir de.

Salı, Ocak 04, 2011

Yarim geçti üzgün gördüm yüzünü

Günler hayvana baglamış şekilde geçiyor. Özellikle S. eve çok geç geliyor. Dün gece geldiginde ona biraz sıcak çorba ısıtayım da, yiyip uyusun diye uyumadan onu bekledim. Pazar günü de evde iken güzel bir şeyler yesin diye, köfteli çorba, çekirdekli ekmek, börek ve fındıklı /üzümlü kek yaptım.

Sonra sonra bu halime gıcık oluyorum. Niye bu moda giriyorum diye. Annelik, karılık modu işte. Sevimsiz bir şey var bu rolün altında, beni gıcık eden.

Ama dayanamıyorum işte, şefkat duyuyorum.

herkese iyi seneler, öptüm yanaklarınızdan.:)