Salı, Haziran 26, 2012

Kocan gitti sılaya, sen kimden kaldın yüklü*

* eskiden olsa bıyık altından gülümserdim bu  türkü sözüne ama simdi hafif tüylerimi ürpertiyor. Sizin de öyle oluyor mu? 'anaaaa kadına biri bisey yapacak' diye... hahahaha (sıyırmıs, deli gülmesi)

Ben roman yazmaya karar verdim!

Baktım ortalıktakilere, bu iş içme şıçma ile olmuyor. Niyetleneceksin ve çalışmaya baslayacaksın. İlk is olarak etrafında gezecegım ana kişileri ve atmosferi belirledim. Sonra bir ses kayıt cinahızına ihtiyacım olduguna karar verdim. (bunların hepsini S. nin bana gülmeleri, bir yandan da kalbim kırılmasın diye sefkatle idare etmeleri arasında yapıyorum) S. kendince, teorik olarak beni desteklemek icin bir iki kitap veriyor kitaplarının arasından, bak bunları oku bari, yazım dili, kuram, hikaye, gerçeklik vs. diye bisiler geveliyor arada. Bense, acaba hangi gazetenin haftasonu ekine cıkarım, siyah bir bluz giyer, sol yanımdan vuran ışık altında fotograf cektiririm hayalleri kuruyorum.

Ben bu yasıma kadar sunu gördüm; üretmek her zaman iyidir. Kasmadan, ezilmeden, cok da konusmadan üretmek. Sonuc birilerinin gözüne gelir ya da gelmez, üretmenin zevki ve hayatı güzel göstermesi ile kıyaslanacak baska bir durum yok bence. Sorarlar adama, yaşadın da haybeye mi yasadın, diye. Ben ki eli boş dizi izleyen karılara bile burun büküyorum, roman ne ki! Hem bazen bakıyorum da cahil cesareti hic de kötü bir sey degil. Delikli boncuk yerde kalmaz lafımızı da eklersem artık sizi de ikna etmis olurum sanırım.

Ha, oldu ki yazdım romanı, verdim piyasaya ve cıktım pazar ekine... Bu yazı bir gün önce kendini imha edecektir, haberiniz ola.:)

Latife Tekin'in bu kitabını okuyan var mı? Nasıl bir anlatımdır bu! Genclere gidecek yer bırakmamıs ki, çıtayı çook yükseltmiş :)




Cuma, Haziran 01, 2012

Başlığım başımda, bir bok yok karşımda

Demin bloga giriş yapmaya calıstıgımda, bu sayfa silinmistir mesajı aldım. Sonra google ne yaptı ne etti benden cep telefonumu aldı da blogumu geri verdi bana. Anam bu dünyada hic bisi mi karşılıksız olmaz. Sanalı banalı hepsi aynı.

Kuşunuz TT.'yi bakıyorum da kimsenin özledigi, merak ettigi, gelip baktıgı yok. Varsın öyle olsun. Ne dedik yukarıda; her sey karsılıklı.

Neyse, şımarıklık yapasım yok aslında.

Bu memlekete cok tepem atık benim son günlerde. Alamanyadan döndügümden beri ilk defa, acaba baska ülkeye mi gitsek yasamak icin, diye düsündüm gecenlerde. S. ayagımın bagı olmasa giderdim de. Basımda o var bir de artık. (Nasıl morarır bunu okursa! Olsun, aşk biraz da morarmak degil midir? :)

Bu boklu ofisler icimi eritti benim. Tüm hayatımı soguk, makinelerde yapılan sıcak çay suyu sıcaklıgından baska ısı yasayamadıgım bir hale getirdi. Ulan bunun icin miydi it gibi didinmek?

Aman neyse. Yanlış zamanda geldik bu dünyaya. Elbet başka bir dünya olacak bir gün. Ha, dünya mı olur orası başka gezegen mi bilemem!

hassas duyguları ateslenmeyenler icin, steril ofis ortamlarına hic de yakısmayan ama içinize cuma nesesi yayacak bir musiki, buyrun;