Cuma, Haziran 29, 2007

Adam, adamin kizi, ben



Saat caliyor, telefonun saati, uzun denemelerden sonra bulunmus, uyanikken kesinlikle katlanamadigim ama ilk uyanma sirasinda en az sinirlendirici melodilere sahip bir azeri sarkisi caliyor, beni uyandirmak icin. Saate bakiyorum, 13.30. Nasil yani? bu saatte mi uyandim, cok gec! Bu saate mi kurmusum ben saati? Gözlerim yavas yavas aciliyor. Farkediyorum, sabah erkenden kalkip derse gitmis, döndükten sonra da bir saat kestirmek istemistim. Tamam, kavradim yeri ve zamani.

Sokakta, bir vitrin önündeyim. Bir adam var yanimda. Kucaginda da kizi. Yakinlariyim ben sanirim. Ikisini de sevdigimi hissediyorum. Baktigimiz vitrin kizin odasinin sokaga bakan penceresiymis. Kiz babasina vitrinin üst kismindaki oyuncaklardan cok sikildigini, onlari artik istemedigini söylüyor. Babasi kiriliyor sanki "ama cok güzel onlar, daha ne kadar oynadin ki onlarla" diyor. Ama oyuncaklar cok cok eski. Kis israrli. Baba iceri geciyor ve vitrini toplamaya, oyuncaklari kaldirmaya basliyor. Boynu bükülmüs biraz babanin. Vitrinde iki tane kücük, altin küpe görüyorum. Onlari yakinlarda babasi almisti kizina. Virinde duruslari, sanki kiz onlari da oraya atmis, artik sevmiyormus, ilgilenmiyormus gibi. Bir tekini alip cebime atiyorum küpenin. Kiza kendimce bir oyun oynayip, biraz özenli olmasini, eger o küpeleri kaybolursa nasil da üzülecegini göstermek istiyorum. Kiz babasinin hediye ettigi kücük küpeleri kayboldu diye üzülsün, böylece bu üzüntüye sahit olan babasi sevinsin istiyorum biraz da.

Kiz bulamiyor küpenin diger tekini, aglamaya basliyor. Babasi icerden belli etmeden bizi izliyor. Sonra kizin bu üzüntüsünü daha da uzatmayayim diyorum ve cebimdeki tüm ivir zivirla birlikte küpeyi de cikarip yere birakiyorum. Bak bakalim bunlarin arasindadir belki diger teki diyorum. Bakiyor, karistiriyor ama yok, küpe yok! Küpenin bir teki kayboluyor.

Cumartesi, Haziran 23, 2007

Koynundaki turunc mudur nar midir?

Dün gecemizi Pasolini`nin Medea`sini izleme serefine nail olarak sonlandirdik. Bir kadin intikamini ancak bu kadar acimazsizca alabilir kocasindan. Kocasi genc prensesle evlenip, Medea`yi kralliktan sürmek üzeredir. Medea öz ogullarini öldürür. Intikamini alir kocasindan.

Bunlarin hepsi ayri da özellikle filmin Kapadokya`da gecen kismi pek enteresandi. Sahnelerden birinde dans ediyor halk, ama danstan ziyade ayinin parcasi gibi. Fakat ilginc olan su ki, o sahnelerde oynatilan Kapadokya`li halkimiz halaya duruyor. Ciddi ciddi cosup, halay basi kim ceker loooo diye dansediyorlar yani. Ya da benim icim coskun, ben öyle gördüm.
Günlerden cumartesiydi. Günüm bisiklet üstünde gecti. Zaten yaklasik iki aydir hic motorlu araca binmemis olabilirim. Her yere bisikletle gidiyorum. Bisikletle Isvicre`ye gectim bugün. Pasaport kontrolü bile olmadi. Berbat bir Almanca konusuyor bu Isvicre`liler. Aksanlari cok fena. Almancanin en itici vurgularini 15 kat daha da belirgin sekilde vurguluyorlar.
Bayraklari güzel ama.
Bisikletimin zilinin üstünde "iki tekerlek üstünde olmak insani genc yapar" yaziyor. Dogru, genc yapiyor ama fiziksel degil de özellikle ruhsal. Sanki dünyadaki her seyi yapabilirmissiniz, gücünüzün siniri yokmus gibi geliyor o iki tekerlegin üstünde, suratiniza rüzgar vura vura ilerlerken. Hüzünlüyseniz bile bir umut rüzgari dizlerinize vuruyor, o dönen tekerleklerden.
Hele bir de iki elimi birakip sürmeyi basarirsam, göreceksin sen hayat, el mi yaman bey mi yaman!

Perşembe, Haziran 21, 2007

Kader

Dünyadaki tek yara bu. Sadece yarayi acanin yaranin dermani oldugu yara. O yarayi kendi basina iyilestirmek icin gösterdigin tüm caba bosunadir. Tamam, gecti, iyilesti dersin bir gün. Ama tam da o gün birden, inceden bir sizi gelir oturur yüregine. Yine ayni karin agrisi. Yara aninda genisler, öyle genisler ki tüm hayatin yaraya dönüsür tekrar.

Yine duvara carpmissindir. "Yine mi?" diye korkutur seni. Ben yine mi döndüm dolastim ayni noktaya geldim dersin. Bu seni yer, bitirir. Bu gücsüzlügünü, bu iradesizligini, bu asagilikligini (!) görmek seni yer bitirir.

"Kapinin önünde durup düsündüm. Dedim, Bekir, bu kapi ahret kapisi, burasi sirat köprüsü, bu sefer de gecersen bir daha da geri dönemezsin, iyi düsün, dedim. Düsündüm, düsündüm... ama olmadi, dönemedim.
Sonra, bak oglum dedim kendi kendime, yolu yok cekeceksin, isyan etmenin faydasi yok, kaderin böyle.
Yol belli, eg basini, usul usul yürü simdi."

Pazartesi, Haziran 18, 2007

Dudaklarin mühür olsa ben acarim bana getir


Hava sicakmis, tam yazmis, ilk defa gecen hafta suya girmisim, yine bolca su yutmusum.

Bezmisim ama sebepsiz, aslinda sebepli… Ama anlatilmiyormus her sey, her sey konusulmuyormus, filmlerdeki gibi icindeki her seyi kusabilecegin bir arkadasin olmuyormus etrafinda. Dersler yogunlasmis, ama derdim o degilmis. Kader, Melegin Düsüsü, Selvi Boylum Al Yazmalim, Takva filmlerini izlemisim geceleri uyumadan, sabaha yaklasirken. Kader nasil da iyi bir film olmus. Asya „sevgi nedir?“ diye sorunca ben de sormusum.

Marketten eve gelirken odamin penceresinden disariya dogru rüzgarla savrulan turuncu perdemi görmüsüm, kanim isinmis odama, onu daha da alev rengi yapan günese. Uzundur ilk defa aldigim cikolatadan yemisim bol bol. Bugün ne pisirsem diye düsünmüsüm haftalardan beri ilk defa. Evi süpürmüs, silmisim. Üstüste ayni sarkiyi defalarca dinlemisim. Aylardan haziranmis, benim ömrümün bir günüymüs bu gecen.

Cuma, Haziran 15, 2007

15.06.07

Ben kücücük olsam. Bir sac teli kadar olsam. Bir güc gelse, beni cimbizla tutsa, alsa bir yere koysa.
Hic bir fikrimin olmadigi bir yer olsa orasi. Kimse olmasa orada. Ben de olmasam. Orada kalsam, kalsam, kalsam...

Belki sonra ama cok sonra yine cimbizla beni oradan kaldirsa, getirse dünyaya biraksa.

Salı, Haziran 05, 2007

Ey Sevdigim Sana Sikayetim Var

Baskın Oran bizi de duy!
Boyumuz kisa diye evimizin mutfagindan tut da dersliklerimize kadar ne cileler cekiyoruz biz. Biliyorum, bizim sayimiz cok memlekette . Bu cogunluga ragmen hicbir sey yapilmiyor. Cigligimiz duyulmuyor.

Ilk ergenligimizden beri örselene örselene bu günlere geldik. Bizden sonrakiler cekmesin. Kendi evinin mutfaginda yemek yiyebilmek icin tabak raflarina ziplamaya calisirken oraya buraya carpan dizlerin, gidilen özel bir yemek icin cekilen onca eziyetin, özenin, süsün ardindan sandalyenin yüksekliginden dolayi parmaklarinin ucunu ancak yere degdirerek oturmanin, bazi restorantlarda cocuk sandalyesine oturtulmus gibi bir görüntü vermenin yüregimizde yarattigi aciyi kim kapatacak? Ömür geciyor Baskin bey, gel de iki gününde yüzümüz gülsün bu ömrün.

Pazar, Haziran 03, 2007

Senin yazın kışa benzer, cok içmiş sarhoşa benzer


Bir haftalik tatil bitti. Tatil de denmez ya! Gündüzleri is aksamlari ders ve haftasonlari bu durumun daha da yogunlastirilmis versiyonlari... Yarin tekrar okulumun oldugu sehre dönecegim. Hic gidesim yok. Iyi ki bilet bulamamis ve Istanbul`a gidememisim bu tatilde, yoksa halim icler acisiydi dönerken. Tekrar motive olmam cok zaman alirdi eminim.

Dün gece saat 03.30 da isten geldigim icin sabah gec uyandim ve kahvaltidan sonra ise tekrar gitmemek icin mizirdanip, teyzemlerin taze süt almak icin bir köye gitme planlarina kendimi zorla dahil ettim. Buradaki ahirlar dayanilmaz kokuyor. Hayvanlari nasil besliyorlar bilmiyorum ama bizim oralar gibi hic degil. Bizim oralarin tezekleri mis gibi kokar diyor teyzem, e bence de öyle:) Ormana gittik oradan da, oradaki cesmeden, dagdan gelen sudan biraz eve getirmek icin. Orada bahceler arasinda gezerken erik, kiraz, visne gibi bazi meyvelerden asirdik ufak ufak. Teyzem korka korka asma yapragi topladi bir üzüm baginda. Burada üzüm baglarina kamera yerlestiriliyor, gizlice gireni cikani yakalamak icin.

Acik hava ve günesin etkisine sonradan eklenen acligimdan olsa gerek aksam üstü ise giderken fena bir basagrim vardi. Ya da annemin dedigi gibi oldu, "kac gündür et yemedim basim agriyor" Ki eve gelince teyzem harika bir biftek pisirdi, yedim, iyiyim sükür simdi.