Pazartesi, Kasım 22, 2010

Sanki ben ayrilik hic cekmemisim

Cok sevdigim bir teyzem öldü bayram gunu, cuma gunu... cumartesi gunu gomduk onu... bir onceki cumartesi bize gelmisti. yaninda binbir cesit hediyesiyle. elleriyle pisirdigi birbirinden lezzetli yemekleriyle.

Uzun, guzel bir kahvalti yapmistik. Onun yeri ayri, bir omur onun hatrini kirmam, demistim onceki gunlerde S.'e.
Buradan gidince, herkese anlatmis, T.T. beni ne guzel agirladi, ne guzel sofra kurmustu bana, diye. Cenazeye gelen, hic tanimadigim kadinlardan ayri ayri dinledim. T.T.'nin kendine guveni gelmis, ne guzel olmus, demis.


Hastaneye dusup de 4. gun can vermeden onceki gece bizi agirlamisti evinde. Bayram ziyareti icin onun sehrine gitmistik. Bayram yapacaktik guya...Bayramda agir yemekler yenecek demis, hafif yemekler yedirmisti bize. ustune de muhtesem bir tatli yapmisti. O, mutfakta taze taze tatliyi yaparken yaninda kalmis, tarifini dinlemistim. Tarif defterimde ondan kalma diger tariflerin yanina eklerim diye... Plan yapmistik o gece, bir yaz vakti, bahceler meyvelerle sebzelerle dolmusken, bizim koye gidecektik, hep guzel andigi ve genc olen esiyle cok anisinin oldugunu soyledigi o sehre gidecektik.

Gelinligini cok sevmistim onun, cok once bana albumunu gosterdiginde. O gece de geldi aklima, hadi albumunu getir bakayim yine fotograflarina, dedim. Getirdi, utangac bir gelin gibi.. Benden hevesli bakti hepsine, tek tek, bir bir anlatti, parmagini ustunde gezdirdi her fotografin. Bir turlu albumunu birakmak istemedi, Tum omrunu son bir defa andi sanki, Olume dusmeden bir gece once.

Istedigin fotografi al dedi bana, yok dedim, kiyamam, dagitmayayim albumunu, sonra alirim dedim. Sonra.. yani sen belki oldukten sonra, diye gecirdim o an icinden. Yok, dedi, diledigin kadarini sec, sen kiymet bilirsin. Almam, dedim, bak yemin ettim alacaksin ,dedi. Tazecik bir kizken, guzel gelinligi ile gulumsedigi siyah beyaz bir fotografini aldim, koydum cantama.

Eve gittik, uyuduk, uyandik, haberi geldi. Teyze dustu dediler, Dustugu yerden kalkmadi geri. 4 gun sonra, yerinden kalkamayan yasli annesi kiziyla vedalassin diye, tabutu kapinin onune geldi. Camdan kizinin tabutuna bakti agladi yasli anne. Dedigine gore kokusu geliyormus kizinin disardan ve daha once hic gorunmeyen bir kumru peydahlanmis balkonun birine, 4 gundur her gun gelip, ötüyormus uzun uzun.

Cok aci bir bayramdi. Tipki bayram gibi bir teyzeydi O da.

Cuma, Kasım 12, 2010

Ofke

Ben de ne yazik ki ulkemdeki, benim neslimdeki bir cok insan gibi ofkeli biriyim. Ofkeliyim, cunku berbat bir zamana denk geldi benim omrum. Sanssiz olusuma ofkeliyim.

Siyaset hakkinda hic konusmadigim eski bir sevgili yillar sonra bana soyle demisti "Sen cok sinirli birisin. Bence bu ulkedeki azinliklardan olmandan dolayi boylesin, ustunde bir takim izleri var demek ki" demisti.

Ne alakasi var, senin okuzluklerin yuzunden ben her daim sinirli oluyordum, diye cevap verdim ona. Ama yine de garip gelmisti onun boyle bir sey dusunmesi.

Son zamanlardaki sikma portakal hosgorululugu, yetmez ama evetciligi beni cok ofkelendirir oldu. Feminist bir kadinin cikip, hosgoru adina turban savunmasi yapmasi, kadin ozgurlugu ile dini bir arada anmasi, birinin cikip, evet, anliyoruz ama turk halki henuz buna hazir degil demesi... Evrim teorisini, Big Bang teorisini islama gore yorumlayip, tanrinin ispatidir diye fikir yuruten birini, kicinin kili agarmis tv spikerinin inanarak ve ciddiyetle dinlemesi...

Bir de Aziz Nesin geliyor su siralarda aklima (belki de neslimin en sansli noktalarindan birisi de o) Bakiyorum da etrafima, kimse onun gibi cesur olamiyor, hic bir fikir onderi (yemisim fikirlerini) cikip da cesurca tek kelime edemiyor. Biri cikip da tanriya inanmiyorum diyemiyor mesela. Nedense herzaman azinliklar cogunluklara karsi hosgorulu olmak zorunda bu ulkede.

Vapurda, yolda icinden geldigi gibi, hisettigi gibi konusan bir alevi, bir ateist, kurt ya da ermeni ya da escinsel duyuyor musunuz, yoksa onlar sadece ezici bir cogunlugun parcasi olan birinin kendince babacan, hosgorulu ahkam kesmelerini, hi hi diyerek dinlemekle mi yetiniyorlar.

Buyuk oranda o fikir onderlerinin korkakligi yuzunden, bizde sokaklarda korkakca, ofkemizi bileyerek yasiyoruz.

Bir gun, bir gece, her gun, her gece

O gun ne guzeldi. Aslinda guzelligini gormemi engelleyecek kadar hizli atiyordu kalbim. istahim da kapaliydi, herzamanki gibi. Elimi ne yapacagimi bilemedigimden, belli olmasindan korktugumdan, onu hep mesgul ediyor, sigara ustune sigara yakiyordum. Ayaklarimizi suya sokmustuk.
Yine sigara yakmistim, ne yapacagimi bilmez.

Sonra yola ciktik. Ne guzeldi o yol. Yagmur vardi, hizlanan, yavaslayan... Her sey bu son sahne icin ozel tasarlanmis gibiydi. Yolunu kaybeden bir arabadaydik. ucsuz bucaksiz yesil, dar bir yolda. Sonra sonra yolumuzla birlesen ufak baska bir yoldan sari, eski bir araba katildi bize. Onu, onumuzden gidisini, sileceklerini, benim suskun durusumu, arabada calan muzigi, ustumdeki gerilimi... Hic unutmadim. O ani sonradan cok hatirlayacagimi bildigimden kokusuna kadar icime cekip, hafizama almistim.

Sonraki gun minicik yapraklari olan ufak bir dal parcasi buldum odamda. O gun benimle birlikte gelmisti belli ki. Her gece, minik bir yapragini koparip penceden asagi biraktim. Yapragi istemeden elimden birakirken, kendime ayni duayi ettim her defasinda. Bu daldaki yapraklar bittiginde benim hafizamdakiler de silinsin diye.

Oyle cok minik yapraklari vardi ki dalin, sabredemedim. Bir gece, dali oldugu gibi biraktim camdan asagi.