Cumartesi, Eylül 29, 2007

Gönülle muhabbetteydik

O yasli adamla (yasli adam demeye kiyamiyorum) muhabbetteydim bu aksam da. Yarin yola cikiyorlar, gidiyorlar, elinden kitap düsürmeyen kücük kiziyla birlikte. Yol üstü beni de teyzeme birakacaklardi ama ben okul icin yapmam gerekenleri bitiremedigimden gidemiyorum onlarla. Hani bir tv isimiz vardi, hatirladiniz mi? Iste o tv icin bu yaz cekimler yapilmisti ve hazirladigimiz filmin montaj görevi bana aitti. Tatilden dökdük ya, bindiler tepemize, simdi montaj bitene kadar kipirdayamiyorum bir yere, Allahsiz da öyle uzun is ki!. Ama belki saliya kadar biter de giderim teyzeme. Cici ablami da görürüm orada, o cok uzaklara gitmeden.

Efendi, edepli yaziyorum ama bakmayin siz bana, temizinden 3 kadeh sarabimi ictim o saygideger, ak sacli, kara yüzlü beyin de oldugu muhabbet masasinda fakat masanin agirligi üstümde halen, ondandir edebim, civitmayisim. Yoksa bos degilim yani...

S. yaslaninca bu adama benzeyebilir. Her daim nasil olur da insan tarafsiz ve acik bakar olaylara, kisilere? Adaletini eksiltmez hic? Ben basaramiyorum sanki bunu ama bu yasli adam öyleydi. Ne güzel, S. de öyle. Canim, acilan tek gülüsün sen bu bagin(saygilaaar)

Çarşamba, Eylül 26, 2007

Gönül gel seninle muhabbet edelim

Altmis yaslarini gecmis bir adam. Mütevazı havasi olan, kara yüzlü, ak sacli bir adam. O konustukca, ben konusmasini dinledikce, onun fotografini ceksem simdi, diye icimden gecirip durdum. Fakat, ister istemez poz verir, bu kendiligindenligi gider, benim ancak saatler sonra görebildigim etkisini, jestlerini, mimiklerini fotografa yansitamam diye korktum.

Eski adamlari, eski adamlarin saglam, acik zihinlilerini cok seviyorum ben. Kadinlardan, kürtlerden, türklerden, secimlerden, 47 yil önce bu sehre okumaya geldiginde olup da simdi olmayanlardan, resimden, yetmisli yillardaki calismalarindan, hatalarindan, kazandiklarindan, zaferlerden, bikanlardan, yorulanlardan, onlarin da hakliligindan, gözlerimizi yasartacak kadar komik olan eski olaylardan... nelerden nelerden konustuk.
O ve cok eski bir siyaset arkadasi konustu daha dogrusu. Ben ara ara katilip, kendimi hatirlattim. Fikirlerim begenilince gözlerimi parlattim. Ama yine de kalkip yaninda sigara icemedim, cekindim. Cok benzer bir konudan bahsedip, böyle bir sayginin anlamsizligindan dem vurdugumuz anda bile onun icine cektigi sigaraya büyük bir istekle bakarken bile cesaret edemedim bir tane yakmaya. Halbuki tam da öyle güzel bir sohbete, dinleme zevkine yakisir sigara en cok. Demek ki insanin icine isliyor bazi seyler, degismiyor.

Sonra kendi hayatima, izleyebildigim hayatlara bakiyorum. Ne kadar farkliyiz biz onlardan. Ellerine gecen bir gazeteyi sirayla okumalari, günlerce o gazetenin gelmesini beklemeleri, tartismalari, sabahlara kadar konusmalari... nasil da anlasilmaz geliyor bana. O´na da söyledim, ben sizi hic anlamiyorum, bu duygular cok yabanci, herhangi bir filmden ya da kitaptan bir alinti gibi, havada duruyor zihnimde, dedim. Biraz burustu yüzü ama yine de gülümsedi. Iste böyle eski adamlari seviyorum ben. Bedeli, sekli nasil olursa olsun saygi duymayi, duyabilmeyi de cok seviyorum.

Çünkü tutar bir erik ağacı sunar sana
Doğan gün
Van gölünden bir sabah
Bir kıvılcım, bir titreşim
Bir tutam akdeniz
Süphancı bir serinlik
Ve genç bir gerinme
Usulcacık saç hışırtıları
Bir dudaktan buğulanan sıcaklık
Tutar getirir
Doğan gün
Öpücük gibi konar gözlerinde bir melodi
Sevgilin gibi dokunur parmaklarına bir kedi
Ve kavga ve zulüm ve ateş
Hep birlikte örülen bir türkü
Güzel yapmak için, güzel olmak için
Çünkü hayat dönen, kıvrılan
Yanan bir ibrişimdir
Tutar getirir
Doğan gün

Kemal Burkay

Pazar, Eylül 23, 2007

Ben tatildeyken

Türkiye`de tatildeyken sadece iki tane kitap okudum. Birisi Sabahattin Ali`den "Kürk Mantolu Madonna". S. bana hediye etti o kitabi. Kendine kitap ismarlarken bana da onu almis. Biraz sasirdim acikcasi, onun alacagi bir kitap degilmis gibi geldi. Belki de sirf ben severim diye almistir, bilemem.

Sirince`de Nisanyan evlerinin keyfini cikardigimiz günlerden birinde bir solukta okuyup bitirdim kitabi. Kitabin sonunda dayanamayip ziril ziril agladim.

Acaba ne düsündü o vakit S.? Üzüldü mü bana o kitabi aldi da beni aglatti diye. Yoksa yine mi sasirdi cocukluguma?

Ikinci kitap ise Dostoyevski`nin "Yeraltindan Notlar"i. Kitabi, büyük bir istekle, okumam icin S. verdi bana. Okuduktan sonra ne düsünecegimi cok merak ediyormus.

Bir solukta bitti. Ve muhtesemdi. Beni cok etkiledi. Hele yemek sahnesi, cok ama cok carpiciydi. O istek, aslinda istememek, tiksinti, tiksintini kusmak icin firsat kollamak, cabaladikca daha da batmak.

Acaba o kitaptan bu kadar cok etkiledigimi S. farketti mi? Benden duymak istediklerini pek söylememis olabilirim. Benden ne beklendigini tahmin ettigimde, eger samimi olmak istedigim bir iliski ise, israrla o beklenen tavri göstermemeye calisiyorum. Rahatsiz oluyorum. Sanki rolümü iyi oynamam gerekiyormus gibi hissediyorum. Icten bile olsam, bekleneni yaptigimda rol yapiyormus gibi hissediyorum.

Salı, Eylül 18, 2007

Gecen gün ömürdendir

Yine Almanya`dayim. Nasil da kasvetli geliyor buralar günesli Türkiye günlerinden sonra. Ama olsun, her seye ragmen cok güzel burasi.

Bugün, geldigimden beri ilk defa kendimi yanlarinda cok iyi hissettigim ve gayet neseli ders isledigim bir gruplaydim. Benim gibi, bu yasa gelmis ama ingilizceyi hala bir türlü basedememis tiplerdi bunlar. Ne diyeyim, tembel insanlar daha neseli ve sicak oluyor.

Sen bizi bu dünyadan esirgeme yarabbim!

(Not: Zelma mail atmis, hamileymis, bebesi erkekmis. Tabii ki cevap yazmadim halen, daha 3 hafta dolmadi!)

Sen bizi bu dünyadan esirgeme yarabbim!

Salı, Eylül 11, 2007

Buraya bakarak bunu dinlemistim




Öglene dogru, ne hızlı ve telaslı gecti günler, hic bir sey anlamadım bu tatilden, diyordum kendi kendime. Oysa ki simdi fotograflara baktıgımda hic de öyle olmadıgını, icinde benim oldugum, gülümsedigim, elimi ceneme koyup bakındıgım ya da hafif yan dönüp arkamdaki manzaranın önünde nasıl durdugumu hayal ederek poz verdigim her fotografın koskaca bir gün oldugunu, o gün icinde de yataktan kalktıgımı, belki uzunca bir kahvaltı yaptıgımı, huysuzlandıgımı, birini izledigimi, ilginç insanlarla karsılastıgımı, beli etmeseler de onların ilginc oldugunu farkettigimi, mutlu oldugumu, ta sabahtan aksam yemek istedigim yemegi hayal ettigimi, koca günleri dolu dolu devirdigimi ama ısrarla sayılı olan günlerimi kendime bile caktırmadan hesapladıgımı farkettim. Hız ve telas duygusu veren tek sey bu; gün saymak.