Çarşamba, Şubat 28, 2007

Heryerini begendim, azicik boydan kisa

Düsündügüm modeller olmadi ama bunlari aldim. Hepsi de S.nin cok begenip bir türlü bana uyan bedenini bulamadigi modeller. Bu defa ben buldum. Onun hediyesi hepsi. Cok tesekkürler!

Bugün is yine cok cok yogundu. Bu pazartesi sabah erkenden gelecegi bana önceki cumadan söylenmis oldugu halde yine de pazar gecesi telefonuma mesaj atilip, gelecegi tekrar hatirlatilan salak müsteri (öküz) gelmemisti ve bugün pat diye geldi. Bir yarim saat ayirdim ama sonra da resmen kovdum adami. Acil baska islerim var diye. Dünyayi kendi etrafinda dönüyor sananlara iyi bir örnek bu adam. Kendimce kücük bir ders verdim güya ona.
Sanstan patron yoktu orada, yoksa yavsar, siritir, teyzenteyfik hanim espri yapiyor gibi saçma sapan şeyler söyler, adam üzerinde istedigim ezici etkiyi yaratamama neden olabilirdi. Bir nebze de olsa genel sinirimi aldi bu olay.

Dün gece yine yatakta cirpindim durdum, 3 gibi uykuya dalmisim sanirim. Su okul isinin sürüncemede kalmasi beni hasta etti! Bugün okuldaki kadin telefonda yine ayni seyleri söyledi. Tamam, kabul ediliniz ama belgeler hazir degil henüz!! Sinirleniyor hanim bir de arayip duruyorum diye. E, iyi de 12 martta okul basliyo. O vakte kadar ben oraya tasinacagim da yer yurt bulacagim da, ilk gün yüzüm kizarmadan sesim titremeden kendimi tanitabilmek icin korkularimi atlatacagim da!!! vayy vayy.

Salı, Şubat 27, 2007

Ah o gemide ben de olsaydim

Bugün cok calistim. Normalde is saatimin ücte biri oyalanarak, msn de gevezelik yaparak ya da o site senin bu site benim dolanarak gecer ama bugün hic öyle olmadi. Tek yaptigim kacamak, internetten, Asliberry`nin su siralar dinledigi Amália Rodrigues`in ve Anlat Anne`nin bahsettigi Rosa Passos sarkilari indirmek oldu.

Aklima gelmisken ben de bir sey paylasayim beni okuyanlarla. Efendim, Clinique Skin Smoother Pore Minimizing Make-up mükemmel bir fondöten. Benim gibi, cildine sürdügü fondöten ve pudra suratinda maske gibi duranlari sasirtacak kadar dogal bir görünümü var. Ve hic yaglandirmiyor yüzü. Ben pek makyaj yapmam ama bu ürünü cok sevdim. Sabahlari mutsuz, asik ve etrafa nefretle bakan suratima bir parcacik bile sürsem renk katiyor. O renk öglene dogru kendiliginden geliyor esasen ama en sosyal oldugum anlardan biri sabah ise gidisim (ikincisi isten dönüsüm) oldugu icin onu kullaniyorum bazi bazi.

Biraz fani mevzular etrafinda dolasan bir yazi olacak galiba bu.

Aksam eve dönerken tramvayda orta yasli bir kadin (alman) bir seyler mirildana mirildana oturdu yanima. Bana bulasmaz insallah diye düsünürken önünden gectigimiz marketi parmagiyla göstererek "Burada ananas cok pahali, en iyisi cuma ve cumartesileri Lidl`dan almak, cok uygun oluyor fiyatlari" dedi, bana! Ben de "hmm, öyle mi?" falan diye geveledim. Sonra yeni yapilan meydanin önünden gecerken de "cok güzel yaptilar burayi" dedi. Ben de "güzel ama biraz bos görünüyor" diyerek sohbete baslamaya karar verdim. Biraz daha konusup, bana eskiden orada bulunan cocuk parkini, kendi cocuklarini hep oraya götürdügünü falan anlatti ve indi bir kac durak sonra. Degisik bir kadindi.

Neyse, neden bu fani mevzular etrafinda dönüyorum bugün, ona gelelim.

Aksam tramvaydan inip eve dogru yürürken bir giyim magazasina daldim ve gözlerim faltasi gibi acildi. Iceride muhtesem parcalar vardi. Gözüm döndü. Bir ikisini gözüme kestirdim. Bu gece uyumadan onlari üstümde hayal eder, henüz görmedigim uygun ayakkabi ve aksesuarlari da eklerim hayalime. Bu konularda tam kücük kiz cocuklari gibiyim galiba ben. Bugün daha iyi anladim bunu. Bu duygunun aynisini cok cok kücükken de hissederdim. Mesela bir fotografim var 5-6 yasindayken cekilmis. Almanya`daki teyzem gelmis bize ve biz cocuklara da elbiseler, kolyeler falan getirmis. Onlari da giydirmisler, cekmisler fotografimizi. Ben orada ne mutluydum bir bilseniz. O yaz ki hediyelerimin icinde bir de t-shirt vardi, üstünde kabartmali dondurma deseni vardi. O kabartmanin dokusunu halen elimde hissedebiliyorum.

Iste böyle, kiyafet, alisveris, müzik derken gün böyle gecti.
Bence gecenin en güzel elbiselerinden birisi Kidman`in giydigiydi.

Ha, okul mu, bekledigim belgeler mi? Yok, gelmedi hicbir sey daha!!!
O elbiseleri alsam mi yarin gidip?

Ben bu kafayla!

Cumartesi, Şubat 24, 2007

Ben de bir anadan doğmadım mı?

Öglen, kahvalti yaparken (bir dengesizlik oldugunu ben de farkediyorum) Zelma`ya "o" maili yazdim. Gün aksam oldu halen cevap gelmedi. Hic gelmese de yeridir gerci.

Bugün Stuttgart`a gitme planimiz vardi. Benim de tam cözemedigim bir sürec sonunda iptal oldu plan. Hava cok güzeldi bugün, günesli. Kacirmamak icin disari firladik hemen. Fakat eve belki gec döneriz diye önce teyzeme ugramak ve birakmamiz gereken anahtari (onun isyerinin) vermemiz gerekiyordu. Gittik, taze cay vardi. Nah söyle gevsedik, yerlestik mutfaga. Ictik mis gibi caylari. Oldu aksamüzeri. Ciktik, biraz yürüdük. Cok feci bir yagmur -bu senenin ilk güzel yagmuru- basladi. Kaca kaca eve geldik.
Visnelipastam, neredesin sen, blogunu sildin mi, iyi misin?

Cuma, Şubat 23, 2007

Zelma

Bu sabah Zelma`dan bir mail gelmis. Benden cevap alamayan onlarcasina bir tane daha eklendi.

Zelma benim almanca kursundan arkadasim. Romanya`li. Internetten tanistigi kendi memleketinden bir gencle evlenip gelmisti Almanya`ya. Bu degil de bir önceki Almanya`ya geldigim zamanlardan taniyorum. Almanca derslerinden sonra evlerimize yakin bir parkta bulusur ya da sehre dogru yürüyerek konusur, pratik yapardik. Ben Türkiye`ye dönüp, Ankara`da yasadigim süre icinde de görüsmeye devam ettik. Birbirimizi merak ettigimizi, özledigimizi yazdigimiz mailler yolladik karsilikli. Sonra ben yine ciktim geldim Almanya`ya.
Geldigimde aradim onu. Bir defa görüstük. O, bu arada almancasini epey ilerletmis, meslek yapmis ve bir dishekiminin yaninda calisiyordu. Bir kac hafta sonra ben aradim Zelma``yi ve birlikte noel alisverisi yapmayi teklif ettim. Cok istedi ama gelemedi. Sonrasinda bana bir haller oldu. Onun her teklifini geri cevirir oldum. Canim istemedi onunla vakit gecirmek. Zamanla telefonlarina cevap vermez oldum. Mail yazmaya basladi. Bunlara da cevap vermedim. Bu durumlar o kadar artti ve birikti ki, altinda ezilir oldum bu yaptigim kabalik ve adiligin. 7-8 ay sonra bir mailine cevap yazdim. "Bu siralar cok yogunum, seni arayacagim. Lütfen beni kabaligim icin affet" diye. Ama hic aramadim onu. Neden böyle yaptim bilmiyorum. O halen, beni merak ettigini, en azindan nasil ve nerede oldugumu yazmami istedigini belirten mailler atiyor bana. Arkadasim yok, asosyalim diye söyleniyorum bir yandan da. Cok utaniyorum ondan. Kalbini kirmis da olabilirim.

Buradan tasinmadan onu aramaliyim. Hatta bugün. Yok yok yarin.
Resim Anton Räderscheidt

Çarşamba, Şubat 21, 2007

Bir sabah

Ise gelmek icin iki tane yol secenegim var. Birisi otobüsle digeri de tramvayla. Otobüsle daha kisa zamanda gelebilecegimi yakinlarda kesfettim ve son aylarda genelde onu tercih ediyorum. Sabahlari 15 dakika daha fazla uyumami sagliyor bu yöntem.

Tramvaya gelince, sehrin en eski ve pis tramvayi gidiyor calistigim bölgeye. Aslinda yeni modellere göre cok daha sevimli ve güzel bir tasarimi var bu eski olanin. Hem de kisin hic bir toplu tasima aracinda bulamayacaginiz sicaklik onda var. Calistigim yer sehrin endüstri bölgesinde. Oraya giden yol, Almanya`ya ilk gelen yabancilarin yerlestigi bir mahalleden geciyor. Belki zamaninda popüler bir mahalleydi bilmiyorum ama simdi cok icler acisi bir durumda. Italyanlar, Türkler, Polonyalilar, Kürtler, Cingeneler, Yunanlar, Araplar ilk aklima gelen milletler, orada yasayanlar arasinda. Sokaklari, marketleri, binalari, hepsi cok kirli görünüyor. Belki de bu yüzden sehrin baska hic bir yerine gitmeyen eski tramvay buraya geliyor.

Tramvayin yolculari genelde o mahalleye ve eski tramvaya benziyorlar. Yarisindan fazlasi icin "deli bunlar" deseniz yeridir. Yolculuk süresi boyunca kendinizi tedirgin hissedebilirsiniz etrafiniza baktiginizda. Hep, her an ariza cikarabilecek bir sarhos olur icerde. Saatin kac oldugu farketmez.

Tramvayin son duragi o mahallenin de sonudur. Orada bir genelev sokagi var. Evlerin bir kac metre mesafesinde. Hava kararinca kirmizi isiklar yanar o sokagin lambalarinda. 18 yasindan kücüklere giris yasaktir yazan koca bir paravanla sokagin girisi kapatilmistir.

Ben en son durakta inerim tramvaydan. Sirtimi geneleve, kir ve yorgunluk icindeki mahalleye dönüp, karsiya gecmek icin cift tarafli gidisin oldugu yola dogru yürürüm. Yesil isik cok gec yanar o yolda. Birinden gecip, iki yolun arasinda bir 5 dakika daha beklemek gerekir, ters yön olan yolda yayalara gecis izni verilsin diye. Biz, ben ve son durakta inip ise giden sanayi iscisi gencler (hepsi deforme olmus vücutlara ve suratlara sahipler) kirmizi isigi beklemeyiz hic. Ama bu sabah bekledik cünkü karsida polis arabasi vardi. Hepimiz bu bekleme süresi boyunca huzursuzduk. Sanki bize zorla cirkin bir sey yaptirilmis gibi gözgöze gelmemeye calistik. Utandik sanki bu korkumuzdan.

Fabrika kokar oralar ama arada ince ince de yakinlardaki cikolata fabrikasindan cok güzel kokular gelir. Bazen cok yogunlasir bu koku.

Karsiya gecip, sehirler arasi tren yolunun altindan saga dönerim. Orada hep bir adam olur. Cok temiz giyimli ama bu temizligi sanki kendisinden degil de sahibinden geliyormus havasi olan bir adam. Donmus gibi durur orada ve park etmis arabalarin plakalarina bakar. Dakikalarca kipirdamadan bakar. Genelde her gün görüyorum o adami orada. Bir kac defa cesaretimi toplayip sormak istedim neye baktigini ama ona biraz yaklasmamla bile tedirgin oluyor adam. Hemen kipirdiyor ve ciddi bir is yapiyormus gibi tavirlar takiniyor.

Ve ise geldim. Burasi ayri bir hikaye.

Pazar, Şubat 18, 2007

Benim gibi

Basim döndü. Sigara ictim. Sigara ictigimde basimi döndürmesin ve agritmasin diye salata yaptim yedim. Acken sigara icince bas agrisi yapiyor. Bir film izledim. Sevimli bir film. Nesesizdim. Teyzemlerden geldim. Aksam yemeginde kuru dolma yapmisti teyzem. Cok yiyemedim. Fotograf makinami yanima almistim. Kücük kuzenimin fotografini cektim, o da beni cekti. Yüzümü cekmeye calisirken hep ayagimi cekti durdu. Büyüyünce gazeteci olursun dedi, teyzem ona. O da gece boyu ben gazeteci olacagim, fotooyaf cekecegim dedi. Cok huzursuzdu, gündüz uykusunu alamadigi icin. Kahvaltiyi da teyzemlerde yaptim. Evde ekmek yoktu, oraya gittim. Gec uyandim. Keyifsiz uyandim.

Cuma, Şubat 16, 2007

Dünyada bir yerdeyim

Size de oluyordur bu. Bana cok sik olur. Herkese cok sik olur aslinda. Bir heyecan dalgasina kapilip, essiz bir ani, hayati yasiyormussunuz gibi hissedersiniz bazen. Her sey, hergün gördügünüz sehir, bindiginiz tramvay, patronunuz bile daha parlak görünür gözünüze. Bir essizlik, biriciklik havasi kaplar bedeninizi de ruhunuzu da. Bunun cok sebebi olabilir. En dile geliri, karsi cinsten biriyle karsilasmak olabilir. Güzelligi ya da hosluguyla sizi birden carpmasi olabilir. Markette, kasa kuyrugunda baska bir kasadaki yasli bir adamla gözgöze gelmek de olabilir buna bir neden. Bikmislik ve calistirilmanin verdigi asagilanmayla is yerinizden cikip, kasvetli bir gökyüzüyle karsilasmaniz da.

Hayattaki en güzel anlar olmakla birlikte en aci verici anlardir bunlar. Cünkü o essizlik isigi yavas yavas cekilir üzerinizden. Yolda karsilastiginiz, gözlerinizi alamadiginiz kadin ya da adam gözden kaybolmus, marketteki yasli adam parasini ödemis, arabasina atlamis ve kasvetli gökyüzü kararmistir bile. Simdi o sefil, donuk, mat hayatiniza tekrar dönmek daha da hüzünlüdür.

Çarşamba, Şubat 14, 2007

Asiklar günü

Hani sevgililer günüydü ya, ben hic haz etmedim bu defa bu günden. Sevgili, sevdigine her gün hissettirir bir sekilde sevgisini, bugün olmazsa yarin hissettirir. Ama ya sevilmeyenler?
Bir gün olsa ve o gün herkes, kendisini seven kisiyle gecirse o günü. Kisinin sevmesi önemli degil, onu seven biriyle gecirsin yeter.
Asigina biraz teselli versin, ona bu lütufta bulunsun. Ya da eski asigina gitsin, özür dilesin, onun canini acittigi icin.
Bu, aslinda cok önemli bir mevzu. Düsünsenize size asik biri var, siz biliyorsunuz, o sizinle biraz vakit gecirmek ya da bir kahve icmek icin bile cirpiniyor ama siz öyle umursamaz, öyle havalardasiniz ki. Ahh, ne aci!!! Can yakmak...

Ben cok canlar yaktim. Gercekten. Belki halen de yakiyorumdur. Bunun icin cok üzgünüm. Bazen benim elimde olmayan durumlar da vardi ama ben hic hal bilmedim (aslinda bir cok insana göre cok iyi bildim ama bence bilmedim)
Bazen aklima birileri geliyor. Daha simdi simdi, yillar sonra o vakitler söylenen bir lafi ya da bir olayi nasil da gözardi ettigimi bu hareketimle birinin canini nasil da acitmis olabilecegimi düsünüyorum. Benim de canimi cok acittilar. Ask bu. Coguna haykira haykira, belki de küfürler esliginde (derdimi anlatmama cok yardimci oluyor) derdimi anlatamadim. Bunu cok hayal ettim. "Ah, o vakit bunu diyecektim" ya da "neden böyle yapmadim ki ben, off" diye cok kafama vurdum. Iste, tam bu durumlar icin, bir gün olsun. Alacaksin adami ya da kadini karsina, sayacaksin bir bir. Ama öyle olacak ki, o seni dinleyebilecek, yani karsina gelip oturma amaci senin derdini anlamak olacak.
Adi Asiklar Günü olsun bu günün.

(Fotograf Goretta`nin Dantelci Kiz filminin afisi. Lise bittigi yillarda trt2 de izlemistim bu filmi. Cok sevmistim. Halen bazi sahneleri net olarak aklimda. Tekrar izlemeyi cok isterdim.)

Salı, Şubat 13, 2007

icmeden oyy oyyy sarhosum oyy oyy




sarhosum sayin seyirciler.
yazarim ama
kayiyor harfler yaa
yarin okumak icin yaziyorum özellikle
aahhh
ictim valla
eve gelirken
aldim biraciklari
allah yaratti demiyor bu meret
annaaaa
nasil oldum yav
serefsiz olsun her gün icmeyen
sahane bir sey bu ya
epeydir yapmamisim
buyrun siz de dinleyin. güzel sarki.

Pazartesi, Şubat 12, 2007

Öpmeye kiyamadim, sevmeye yazik



Asagidaki yaziyi lütfen yukaridaki müzik esliginde okuyun.

Yaz tatiliydi. Anneannem bize gelmisti ve dönerken beni de yaninda götürmüstü. Yaz tatilini, ilk defa denizi gördügüm o sehirde gecirecektim. Herkes beni, ne güzel kiz, saclarina bak, ne sirin diye severdi orada. Dayimla, sonradan uzun yillar görüsemeyecegim ve cok eski bir fotografini yillarca basucumda kücük bir cercevede sergiledigim dayimla, ilk defa bu kadar uzun birarada olacaktim. Dedemin saz, söz arkadaslarindan birisi de oglu ve karisiyla misafiriydi anneannemin o yaz. Dedemin ailesinin hep önüne cikmis bir arkadasti bu. Dedem hayrandi ona ve karisina. Gec saatlere kadar saz calar, türkü söyler, sohbet ederlerdi. Asktan, sevgiden bahsederlerdi en cok. Rakilari eksik olmazdi. Ogullari da saz calardi. Arada ona verirlerdi sazi. Onun ezgileri biraz daha baskaydi. Onu da hayranlik ve saygiyla dinlerlerdi. Beyaz tenli, tertemiz, bakimli siyah sakali olan bir adamdi ogullari. Onlara cok yaklasmazdim ben. Sevecen bakislari hep üstümde olurdu biraradayken. Ne mutlu ve sevecendi dedem onlarin yanindayken. Cagirir öperdi beni. Ama gözü ve kulagi en cok misafirlerindeydi. Anneannem nezaketsiz denilmeyecek kadar güleryüzlüydü. Ben en cok kuzenimle egleniyordum. Bazen, "sizi evlendirecegiz" seklinde sacma espriler yapildikca, aramiza bir mesafe girer gibi oluyordu. Tekrar kaynasmamiz mümkün oluncaya kadar, evin damina cikiyor, ta oraya kadar uzanmis asmadan, henüz olgunlasmamis, eksi üzümlerden topluyor, elimizdeki iki metal tabagin arasinda, biraz tuz, biber ve nane esliginde sallaya sallaya, tabaklarin dibine vurarak yumusamalarini saglayarak, o yaz ki en büyük kesfimiz ve eglencemiz olan eksi üzümümüzü yapiyorduk. Ne cok yemistik o yaz. Kuzenim aksamlari evlerine giderken, biraz da digerlerinden utanarak, "sen de bize gelsene" derdi, bana. Karari ya anneannem ya teyzem verirdi. Git hadi ya da yok olmaz diye. Ben tek kelime etmezdim. Burada da dayim vardi. Aksamlari onunla olmak da güzeldi. Hem o yasli misafir ve ogullari sayesinde senlikliydi ev.

Simdilerde ben bile sasiririm bildigim türkülere, türkü sözlerine. Bazilarinin sözlerini ilk kelimesini duydugum anda hatirlarim ya da hic duymadiklarimin sözlerinin devamini tahmin ederim. Bunu diyen, arkasindan bunu der diye. Belki de bu yazin bana ögrettigi türküler ve sözler hepsi. Bazi sesler ve türküler beni öyle carpar ki. Yavas yavas ben büyürken olusan bir yer var sanki kalbimde ve oraya dokunuyor gibi bazilari. Yüzlerce kisinin hafizasina sahip oluyorum sanki o vakitlerde. Birileri icin icim aciyor ya da kalbim kanatlanacak gibi mutlu oluyorum.

Tatilim güzel geciyordu, tek sikintim annemi özlemem ve yeni yeni belki de biraz erken cikamaya baslayan gögüslerimi saklamak icin ugrasmamdi. Sol elimi sag omuzuma koyarak oturur ve yürürdüm. Ne cok utaniyordum.

Ve misafirlerin gidecegi gün geldi. O gün farketmistim ben gideceklerini. Biraz yabaniydim galiba. Mutlaka ki önceden baslayan hazirliklarini ya da konusmalari gözden kacirmistim. Dedem üzgündü. Anneannem güleryüzlüydü. Ben ayak altinda dolaniyordum. Kapida vedalasmalar basladi. Dedem hepsini öptü sirayla. Hepsi bizi öptü sirayla. Ogullari beni öperken, kulagima "beni unutma" diye fisildadi.

Hic unutmadim. O ani o kadar cok düsündüm, tekrarladim ki kafamda.

Yazdi, deli bir sicak vardi. O, bana dogru egilirken, bir serinlik, güzel kokulu bir nefes geldi sakallarindan. Yumusacik... Saskinligimi belli edemeyecek kadar sasirmistim. Bilmedigim, belki de ilk defa hissettigim bir sürü duygu... Umrumda olmayan bu gidis bir anda beni mahzunlastirdi. Ilk defa öyle bir üzüntü hissettim. Evdeki tek cocuktum o yaz. Öyle siliktim ki. Ama o beni farketmis ve benim aklimda kalmak istemisti. Neden bana öyle demisti?

Sonralari, yillar sonra, dayima o aileyi ve ogullarini sordum, umursamaz bir edayla. Kimdi o adam, neredeydi simdi? Sadece dedemin korkusuyla kabullenilen bu aile, dedem öldükten sonra, hafizadan coktan silinmisti bile.

Cumartesi, Şubat 10, 2007

37 x binler, milyonlar kac eder?



O günü hatirlayan coktur. Ben 15 yasindaydim. Ne sevdalarda, hayallerdeydim kim bilir?(ben de pek hatirlamiyorum) ama televizyonu seyretigimi, durumu kavrayamadigimi, etrafimdakilerin sapsallastigini hatirliyorum.

Ah, ah insan insani neden böyle yakar? Yaktigiyla kalmaz, neden böyle asagaladikca asagilar? Biliyorum aslinda bu sorunun cevabini, asagi yukari. Ama iste sapsalim ya ben, aklim almiyor ki.
Soru sordurup durur bu hal insana, neden?, nicin?, ama nasil?, ama neden?, nasil?, neden?...

Kebapciymis simdi oralar. Orayı müzeye çevirmeli diye gelen önerileri halkı kışkırtacağı gerekçesiyle reddetmisler... Dogru... Birileri yansin, kalanlar bu kapazelikle asagalansin... Aman ha, nazlidir benim Sivas halkim! Öylelerinin kalbini kirarsak kim atese verecek geride kalanlari, kim tetikci olacak geride kalanlara?

Gözyasi Perisi`nden mektup

Ben gözyasi perisiyim. Kücük bir damlayim... Bindir yildiz isigi bir araya gelir, gözyasi olur. Ben, binbirincisiyim o yildiz isiklarinin.
....
Hadi... Beni tanimadiginizi söylemeyin, sizin gözyasinizin binbirinci isigiyim ben. Mektup yazdiginiz kisinin omuzunda unutmustunuz beni. Simdi, sizinle uzun bir aradan sonra yeniden görüsebilme sansim var.


Sizden ayrildiktan sonra.....
...
Günlerden bir gün omuzunda kaldigim kisinin basinin üzerinde dolanip duran ve sizinle konusabildigini söyleyen bir mektup perisiyle karsilastim. Pek gözüm tutmadi kendisini (cünkü periler insanlarla konusmazlar) uyduruyor diye gecirdim aklimdan. Eger gercekten istersem ve söylediklerini yaparsam, söyleyeceklerim varsa eger, size aktarabilirmis. Iyi öyleyse, ben de bir masal anlatayim size dedim. Yine de su, cok bilmis mektup perisinin, anlatacagim masali araklamayacagi, size kendi masaliymis gibi aktarmayacagi ne malum? Anlatacagim masal, özel sinirlerle ulasacakmis size, bir insanin yazdigi mektup gibi okuyacakmissiniz masalimi...

Benim gibi serüvenden serüvene kosan bir perinin yutacagi bir hikaye mi bu? Elbette degil... Ama ya söyledikleri dogruysa?

...
Artik özgür bir periyim, farkinda oldugunuz gibi biraz ukalayim, ama özgürlügümü sizin mutsuzlugunuza borclu olmam beni ne kadar üzüyor bilseniz... Belki de size anlatacagim masal sizi güldürür, öyle güldürür ki, benim gibi bir peri kayar yanaklariniza, özgürlügünü mutlulugunuza borclu oldugunu bilerek mutlu yasar.

...

Salı, Şubat 06, 2007

Anaaa, cevap geldi!!!

Basvurdugum okullardan birinden cevap geldi, yeterlilik sinavini gecmisim :) Bir belgem eksikmis, onu göndermeliymisim, sonra kismetse kayit yaptirabilirmisim.
Daha dün, bana memleket yollari göründü, bir baltaya sap olacagim yok bu gurbet ellerde diyerek almistim sazi elime. Sabah bir mail geldi ki, bir sahane. Gerci yine tetikteyim, henüz net bir sey yok.
Saskinligim gectikten sonra aldi beni bir telas. Anaaaa, ben napacam taa oralarda bir basima.??Tasinmam lazim, eger bu okula gideceksem. Bir de derslerin falan iceriklerine söyle bir göz gezdirdim ve gezen gözün gözü korktu. Ee, önceden bakmadin mi a kizim, bilmiyor muydun, bu kadar israrla istedigin okulun seni nasil zorlayacagini? Yok, cok bakmamistim. Zaten korkak, pisirik, kendine güvensizim ya bu mevzularda, iyice gözüm korkmasin demistim. Ki bu cevap gelen okula, sansim yok benim, deyip göndermeyecektim ama son anda ne kaybim olacak diye göndermistim basvuru belgelerimi.
Böyle iste durum. Fotograftakiler de son yaptigim perde deseni. :)

Pazartesi, Şubat 05, 2007

Guilty or not guilty

"Burasi yabani hayvanlarin kol gezdigi bir cayirlik mi yoksa benim evim mi, dogdugum yer mi, bilmiyorum!"
(Amin Maalouf/Araplarin Gözünden Hacli Seferleri)

Bu kitabi okuyorum. Herkese öneririm. Okumasi oldukca zevkli. Keske her tarih kitabimiz böyle olsa, biz de keyifle okuyup ne nedir, ne degildir diye ögrensek. Biz de, onlar da. Herkes. Sacma sapan yanlis bilgilerle dolmasa kafamiz.
Haftasonu bir kült filmi izledim. 1957 yapimi "12 Angry Men". Ortada bir babanin cesedi ve 100% katil oldugundan emin olunan bir ogul var. 12 juri üyesinin hepsinin birden O`nu suclu ya da sucsuz bulmasi gerekiyor. Toplu bir karar olmasi lazim. Sucluysa idam edilecek. 11 üye hemen suclu derken bir tanesi (Henry Fonda) sucsuz diyor ve böylece onu ikna etme girisimleri basliyor. Bir odadan cikmadan biten film boyunca önyargilarin kirilmasindan tutun da bir insanin baska birini ölüme ne denli kolay gönderebilecegine kadar oldukca ciddi ve insansi mevzular etrafinda dolasiyoruz.
Herkesin bir derdi var, durur icerisinde misali herkesin bir kafasi var ve onun ici hic mi hic kolay degismiyor. Ne sonradan okunan bir kitap ne de izlenen bir film fayda ediyor bence. Degisebilir kafalar yetistirmek lazim galiba. Geri dönüsümlü kagit gibi olsunlar, cevreye de en az zarar.

Cuma, Şubat 02, 2007

Hakkimda bilinmeyen 5 sey

Ilk defa bloglar arasi oyunlardan birine dahil oldum. Simon beni sobelemis (böyle diyorlar degil mi?)

Hakkimda bilinmeyen 5 sey:

1- Ilkokuldayken Burhan Cacan`in yakisikli bir erkek oldugunu düsünürdüm. Kavram kargasasi yasamisim sanirim.

2-Yine kücükken, eglence maksadiyla kücük kagitlara ciplak kadin ve erkekler cizmis yanlarina da cinsel organlarinin isimlerini yazmistim. Ablamla gülmüstük falan. (simdi hatirliyorum da, cok basarili degillerdi, pek iyi incelememisim) Sonra annem bulmustu kagitlari. Bana bir dönem ressam Goya diye hitap ettiler. Utanmistim.

3-Bebek severken mideme bir agri girer gibi olur ve gözlerim dolar. Sefkat, sevgi karisimi bir seyler bedenimi ele geciriyor galiba o anlarda.

4-Ankara`da yasarken, bir gece, kasiklarimdan baslayip, gögüs kafesime kadar genisleyen ve saatlerce süren bir agri yüzünden, aglaya aglaya, ilk defa acile gitmistim. S. apandisit olmasindan korkmustu, cok telaslanmisti. Doktor, agriyan bölgeyi tam tespit edebilmek icin, karnima yavas yavas bastirdi ve o an anladim ben derdimi. Gaz! Doktor anlamadi tabiki ve eger apandisitse, bunun anlasilmasina engel olmasin diye hic bir ilac falan da vermeden eve gönderdi. Evde yavas yavas kendime geldim ve S.ye derdimi söyledim. O güldü ve cok az alay etti. Ben cok utandim.

5- 17 yasima kadar saclarim hep uzatilmisti. Babaannem kestirmeyin demis. Bir o yüzden, bir de herkesin cok hosuna gidiyor diye. Epey uzundu, belimin cok cok asagisina kadar uzaniyordu. Bir gün, kimseye söylemeden saclarimi kisacik (baglanamayacak kadar) kestirip eve geldim. Ilk balkondaki bir komsumuz gördü beni. Apartmana girdigimde annemin sesi geliyordu, yukaridaki merdivenlerden. "Teyzenteyfik dogru mu?" diye. Eve girdim. Yüzüme tükürdü annem. Bir sürü laf söyledi. Cok cok agir laflar. Babam da evdeydi. Annem öyle kizdi, öyle laflar söyledi ki, babamin agzina acmasina bile gerek kalmadi. Babamin surati daha cok üzgün gibiydi. Yatak odasina gidip, kapiyi kapattim ve aglaya aglaya uykuya dalmisim. Bir ara uyanir gibi oldum. Elim ensemde, sacima dokunuyordu. Kisa oldugunu farkettim. Sasirdim, ensemde bir tutam sac kisalmisti. nasil farketmemisim ben, nasil olmustu? Sonra yavas yavas kendime geldim ve saclarimin tamaminin kisaldigini hatirladim. Tekrar aglamaya basladim. Karnim da acikmisti ama odadan cikamadan aglaya aglaya uykuya daldim.