Pazartesi, Aralık 03, 2012

İkindi üstü

İşte taze ikindi güneşim.
pencerelerde küçük sarışınlar,
her şey iyi, her şey sade
anlıyamıyorum şu iç sıkıntımı.
yaşamak dersen yaşamak,
sarhoşluğum sarhoşluk.
ah! hatırlamak olmasa eski günleri.

İkindi üstü 1947
Edip Cansever

Harika yazılmış bir  biyografi ve güzel şiir örnekleri için Tavsiye

Perşembe, Kasım 08, 2012

TT ile pratik mutfaklar!

Vapurda, pazarda satılan çin malı limon sıkacaklarından usananlara önerimdir.
Bu limon sıkacağı çok güzel ve çok kullanışlı. Limonu güzelce sıkabiliyorsunuz, çekirdekleri güzelce ayrılıyor. Suyu oraya buraya sıçramıyor. Eliniz çok bulaşmıyor ve çok da kolay temizleniyor.
Basit ama hoş bir tasarım. Joseph Joseph marka. Ben Esse magazasından almıştm. Fiyatı da iyi, 19 TL.
Benimki gri.

Çarşamba, Kasım 07, 2012

Karpuz kestim sulandı yine gönlüm bulandı


Ofiste beni uyuz eden bir kız var. Öyle böyle degil, resmen diliyle, sözleriyle, olmadı bakışları ile sokuyo beni her vakit. Bir de dengesiz oldugundan, ona karsı her daim savunma halinde de olamıyorum. Bazen korunmasız yakalıyor beni, daha da tepemi attırıyor. Aramızdaki (sebebini çok düsünmeme ragmen anlayamadıgım) kötü elektrik gitsin diye, gereksiz (herkes beni sevsin istiyorum ya!) çok cabaladım aslında. Evine gittim, dügün hediyesi gelen güzelim nevresim takımlarımdan (yok, o kadar güzel olsa vermezdim) birini hediye bile götürdüm!  Kıyması çiğ kalmış böreğini, ayılmış bayılmıiş efektleri esliginde yedim. Ama nafile, beni sevmiyor! :)

Annemler yakınlarda bizi ziyarete gelecekler, bunu duyan hanımefendi, annem gelirken, bizim memleketten isteyecegi bişeyleri getiremez miymiş ona, diye sordu. Normalde tabii ki getirir hatta baskaları icin siparis de veriyorum ama ona pisligine yok diyecegim. Bana cok daha pis uyuz olacak. Dise dis kana kan!!!

Pazartesi, Kasım 05, 2012

Yeni günler


Yavaş yavaş  kendimi toparladıgımı hissediyorum. Önceki yaz beni serseme çeviren, günlük hayatımda korkaklasmama, tedirgin olmama ve bir cok seyden elimi ayagımı ceker hale gelmeme neden olan hastalık durumunun etkisi yeni yeni üzerimden geciyor gibi. Fiziksel olarak 1,5 ay boyunda kıpırdamadan yatarak, bolca kalorili beslenerek aldıgım kiloları vermeye de basladım. 59 kiloya cıkmıstım ve simdilerde 53'lere yaklastım tekrar. Bir kac kilo fazla bile insanın vucudunu nasıl degistiriyor bir bilseniz. Hele ufak tefekse insan o 3-5 kilo kaç beden fark ettiriyor tahmin edemezsiniz. Gerçi bu kilo dertleri herkesin basında oldugundan, herkes biliyor da olabilir.

Neyse...

Önceki yıl katıldıgım bir tasarım yarısmasını kazanmamla, yatalak moduna geçisim bir olmustu. Nazar tabii ki! Gecen hafta yeni bir yarısmaya daha katıldım. Bayram tatilinde zar zor yetistirdigim bir calısmayı gönderdim. Aslında üc eser ile katılma sansım vardı ama ancak bir taneyi yetistirebildim. Birinciligi gectim, derece bile alsam cok pis havam olacak. Kesinlikle ödülün, parasının pesinde degilim. Tek derdim, "kazandım!" artizligi yapmak. En azından dürüstlügüm ödüllendirilmeli bence.

Velhasıl, kendimi tekrar tam da Ercan Kesal'ın dedigi gibi hissediyorum; "ha deyince elmayı dalından, yıldızı yerinden koparabilirim" Ama bu acımasız memleket hangimizin gücünü, ateşini, inancını uzunca harlar, hangimizi tepetaklak eder bilinmez.

Sizi seven TT. (S.'nin dedigine göre, etrafımdaki herkes beni sevsin, istiyormusum ben!)



Perşembe, Eylül 27, 2012

Beni değil kendini de unutursun


















Çok eskilerden bir arkadaşım çıksa gelse. Konussak, hasret gidersek, konustukça daha da çok hasret çeker olsak. Kalbim  güçlü güçlü atsa. Yine, ilk gençlik günleri gibi bu dünya çok küçük ve absürd gelse gözüme. Bu hayatın, içine düştüğümüz bok çukurundan baska şeyler de vadebileceğini tekrar hatırlasak ve inansak buna.

Keşke çok eskilerden bir arkadaşım çıksa gelse. Ama geçen zamandan, yüklendiğim fani dertlerden yanında utanmayacaklarımdan. Çok çok eskiden.

Salı, Eylül 11, 2012

Gün batarken her akşam

Sabah kendi hayatımla ve işe gitmek icin gözümü zor açışımla nasıl bir baglantı kurduysam, uyanır uyanmaz fabrika kızı'nı mırıldanmaya basladım. Sonra Alpay'ın bu sarkıyı söylemesini garip buldugumu düsündüm. Nedense hiç özdeşleşmiyor benim aklımda bu şarkı ve şarkıcısı. Ahmet Kaya'da söylemisti. Onunki daha gercekçi ve daha hisli gibi. Tabii Alpay'ın söyledigi hali çok çok güzel ama eskiden de hep ters ve itici bir sey bulurdum bu şarkının hikayesi ile soyleyenin zıtlığı arasında.

Kendisi evde mis gibi oturup, babadan kalma malı mülkü yiyen, gönlünde edebiyat sevgisi olan ve arada bişiler çiziktiren entellektüel bir adamın, uzaktan, kapısından geçen canlıları, hiç aralarına karışmadan izlemesi, sonra onlarla ilgili yargılara varması gibi.

Mesela Cem Karaca ve tamirci çırağı. Tertemiz, akla ikisini ayrı düsünmek bile gelmez. Uyum, inandırıcılık mevcut.

Alpay


Ahmet


Cem

Perşembe, Eylül 06, 2012

Öpmeye kıyamadım, sevmeye yazık.

Bir filmde vardı, sanırım Ruanda ile ilgili bir film. Filmi hatırlıyorum ama ismini hatırlayamıyorum.

Oradaki katliamda gazetecilik yapan Avrupalı ya da Amerikalı gazeteci bir kadın tanık olduğu vahsetten kendi etkilenme halini anlatıyordu. Aklımda kabaca söyle kalmış;

Katledilen zenci kadınları gördügünde hiç hissetmedigi acıyı, başka bir katliamda tanık oldugu beyaz bir kadının ölümünde hissetmisti. Çünkü o beyaz kadın annesine benziyordu. Tanıdıgı, nasıl sever, nasıl yemek pişirir, nasıl güler, karnı acıkınca ne der, bildigi kadınlardan biriydi. Beyaz kadın tanımlıydı kafasında, dolayısıyla onun kaybını da, acısını da hissediyordu.

Çok tanıdık ama güzel tanımlanmış bir duyguydu bu.

Dağda ölen ovadakine, ovada ölen dağdakine zenci bizim memlekette de.

Çarşamba, Eylül 05, 2012

İştah

Anaaa, canım nasıl da kıymalı yumurta istedi. Google da aratıp, bolca görsele baktım demin. Sebzeli falan... Yumurtası karısmamıs, löp löp... Normalde hiç haz etmem tüm tüm kırılmıs yumurta görüntüsünden ama...10 dk sonra koşa koşa eve gidip yapacagım sanırım.

Dün de nutella'lı kek pişirmistim. Çok güzel oldu. Bu tarifi öneririm. Ben içine bolca ufalanmıs fındık da ekledim. Zaten Teatime beni hic üzmüyor. Her tarifi çok güzel sonuc veriyor.

Çay demlerim, önce çayla kıymalı yumurtamı yer, sonra çayı tekrar ısıtır, bir dilim de kekimi yerim.

Allam kimseyi istahsız bırakma!

Pide de alsam mı?

Ohh mesai bitti ve kafamda ne güzel hayallerim var. Hayat bazen güzel ya.

Pazartesi, Ağustos 27, 2012

İmdaaat

İki gündür, hediye olarak aldığım Bin Muhteşem Güneş romanını okuyorum. Dün gece de uykum gelmeyince, bir kaç saat yatakta okumaya devam ettim. Romandaki manyak kocayı, dayaklarını, karısına ettiği olmadık eziyetlerini vs. okuyarak uykuya daldım.

Gecenin bir yarısı, aniden, zınk diye uykudan uyanıp, yattıgım yerden gözlerimi açtım. Ne göreyim? S. kafayı dikmiş, yatakta beni izliyor enteresan bir bakısla. Aniden sıçradım, noluyo lan, napıyon, ne bakıyon manyak manyak, diye bastım bagırtıyı. Hiiiiç, seni izliyodum güzelim, dedi. Ne izlemesi lan gecenin yarısında, manyak mısın, hasta mısın, diye bagıra cagıra tuvalete gidip geldim. Şaşkın ve şapşallasmıs S. ye kıcımı dönüp uyudum.

Sabah uyanınca, aksam yaptıgım inanılmaz hareketi yumusatmak icin bir iki geyik falan yaptım. Bi daha aynısını yaparsa onu polise sikayet edecegimi söyledim :)

(Şimdi farkettim de, ben aniden uyandıgım esnada S. yataga yeni gelmisti sanırım. Cünkü bir yazı yazmak icin uzun süre calısacagını söylemisti, ben yataga giderken.)

Cumartesi, Ağustos 25, 2012

Yandı yürek kebap oldu.

Annem, koli gonderdi dun yine. İcinde kendi bahcesinde yetistirdigi bir suru sebze vs. Epey de misir gondermis. Aksama balkonda mangal yakip, onlari kozlemeyi dusunuyordum. Fakat icimdeki sehirli kadin biraz supheli yaklasti bu duruma ve az once " balkonda mangal yakma" diye bir google arastirmasi yaptim ve bunun "yasak" oldugunu ogrendim!  Lanet sehirde mangal yapacak yer de yok ki, napim ben simdi? Kadikoy civarinda neresi var ki? Bildigim yerler beykoz korusu ve Aydos ormanlari. Fakat S. "İki misir icin 60-70 km yol gidemem" dedi. "Yanina iki de kofte yapsam, dedim. Ihhh, dedi.

Ama kararliyim, kanli ya da kansiz, bu misirlar bu aksam kozlenecek!

Perşembe, Ağustos 23, 2012

Bugün, bazen

Bazen, ofiste müzik dinlerken gözlerimin dolduğunu, ağladığımı, bunu belli etmemek için dışarıyı izler numarası yapıp, gözlerimi hızlıca sildigimi gören var mıdır acaba?

Peki, benim görüp farketmedigim başkası da var mıdır?

Çarşamba, Temmuz 11, 2012

Şifa İstemem Balından, bırak beni bu halımdan

Dün epeydir görüşmedigim, taa Alamanya'dan  eski bir  iş arkadasım aradı. Belki burada ondan bahsetmisimdir... Emin degilim. Özünde sevdigim, beni sevdigini bildigim, basıma bir iş gelirse elinden geleni yapmaya çalısacagını tahmin ettigim bir insan. Aslında etrafta sizin için böyle düsünecegini bildiğiniz  bu kadar az insan varken çok az görüsüyor olmak, hatta görüsmüyor olmak da garip sanırım. Yok ama degil, bazı ilişkileri mesafe besliyor bence. Mesela bazen aşkla, bazen hasretle, bazen deli bir özlemle aklıma düşen kişiler oluyor. Bunlarla uzundur haberlesmemiş, temas kurmamısım, ama kurmaya niyetim de yok gibi. Kıpırdamadan durmak, anmak ayrı bir zevk olabilir mi?


Geçen bir arkadaş anneannesini anlatırken söyle dedi; hep hikayeler, anılar, masallar anlatırdı ve anlattıgı anılar onun 17 yasına kadar olan hayatından ibaretti. O kadar cok anı ve yasanmıslık anlatırdı ki bir ömür gibi gelirdi. Fakat sonra bakardınız ki aslında 17 yasına kadar, babasının evinden cıkana kadar ne yasadıysa oydu anlattıkları. Hayatı orada baslamıs ve orada durmustu sanki.

Hayat  bazen duruyor mu?

Çarşamba, Temmuz 04, 2012

Hadi bakim

Ay sonunda İtalya'ya gidiyoruz. Bir haftalıgına. Sadece Roma gidiş, Venedik dönüş biletlerimiz, ilk iki gece için Roma'da kalacak yer rezervasyonumuz ve bir de lonely planet kitaplarımız var. İlişkimize heyecan katan spontan (sağ salim döneydik!) bir tatil olacak sanırım.  Ooo mamma mia!!!

Salı, Haziran 26, 2012

Kocan gitti sılaya, sen kimden kaldın yüklü*

* eskiden olsa bıyık altından gülümserdim bu  türkü sözüne ama simdi hafif tüylerimi ürpertiyor. Sizin de öyle oluyor mu? 'anaaaa kadına biri bisey yapacak' diye... hahahaha (sıyırmıs, deli gülmesi)

Ben roman yazmaya karar verdim!

Baktım ortalıktakilere, bu iş içme şıçma ile olmuyor. Niyetleneceksin ve çalışmaya baslayacaksın. İlk is olarak etrafında gezecegım ana kişileri ve atmosferi belirledim. Sonra bir ses kayıt cinahızına ihtiyacım olduguna karar verdim. (bunların hepsini S. nin bana gülmeleri, bir yandan da kalbim kırılmasın diye sefkatle idare etmeleri arasında yapıyorum) S. kendince, teorik olarak beni desteklemek icin bir iki kitap veriyor kitaplarının arasından, bak bunları oku bari, yazım dili, kuram, hikaye, gerçeklik vs. diye bisiler geveliyor arada. Bense, acaba hangi gazetenin haftasonu ekine cıkarım, siyah bir bluz giyer, sol yanımdan vuran ışık altında fotograf cektiririm hayalleri kuruyorum.

Ben bu yasıma kadar sunu gördüm; üretmek her zaman iyidir. Kasmadan, ezilmeden, cok da konusmadan üretmek. Sonuc birilerinin gözüne gelir ya da gelmez, üretmenin zevki ve hayatı güzel göstermesi ile kıyaslanacak baska bir durum yok bence. Sorarlar adama, yaşadın da haybeye mi yasadın, diye. Ben ki eli boş dizi izleyen karılara bile burun büküyorum, roman ne ki! Hem bazen bakıyorum da cahil cesareti hic de kötü bir sey degil. Delikli boncuk yerde kalmaz lafımızı da eklersem artık sizi de ikna etmis olurum sanırım.

Ha, oldu ki yazdım romanı, verdim piyasaya ve cıktım pazar ekine... Bu yazı bir gün önce kendini imha edecektir, haberiniz ola.:)

Latife Tekin'in bu kitabını okuyan var mı? Nasıl bir anlatımdır bu! Genclere gidecek yer bırakmamıs ki, çıtayı çook yükseltmiş :)




Cuma, Haziran 01, 2012

Başlığım başımda, bir bok yok karşımda

Demin bloga giriş yapmaya calıstıgımda, bu sayfa silinmistir mesajı aldım. Sonra google ne yaptı ne etti benden cep telefonumu aldı da blogumu geri verdi bana. Anam bu dünyada hic bisi mi karşılıksız olmaz. Sanalı banalı hepsi aynı.

Kuşunuz TT.'yi bakıyorum da kimsenin özledigi, merak ettigi, gelip baktıgı yok. Varsın öyle olsun. Ne dedik yukarıda; her sey karsılıklı.

Neyse, şımarıklık yapasım yok aslında.

Bu memlekete cok tepem atık benim son günlerde. Alamanyadan döndügümden beri ilk defa, acaba baska ülkeye mi gitsek yasamak icin, diye düsündüm gecenlerde. S. ayagımın bagı olmasa giderdim de. Basımda o var bir de artık. (Nasıl morarır bunu okursa! Olsun, aşk biraz da morarmak degil midir? :)

Bu boklu ofisler icimi eritti benim. Tüm hayatımı soguk, makinelerde yapılan sıcak çay suyu sıcaklıgından baska ısı yasayamadıgım bir hale getirdi. Ulan bunun icin miydi it gibi didinmek?

Aman neyse. Yanlış zamanda geldik bu dünyaya. Elbet başka bir dünya olacak bir gün. Ha, dünya mı olur orası başka gezegen mi bilemem!

hassas duyguları ateslenmeyenler icin, steril ofis ortamlarına hic de yakısmayan ama içinize cuma nesesi yayacak bir musiki, buyrun;

Pazar, Nisan 29, 2012

Kes lan sesini!

Film izlerken konuşan, yorum yapan bu yetmezmiş gibi benden de karşılık bekleyenler tepemi attırıyor. Hiç mı hiç sevmiyorum bir şey izlerken konuşmayı.

Çarşamba, Nisan 25, 2012

Mapushane

Son zamanlarda en cok korktuğum şey hapse girmek! Yok, bir halt falan yemedim (gerçi bir halt yemeye bakmıyor hapse tikilmak artık amma!)

Bence ölümden beter bir şey. Bir yerde tutulmak, esir olmak, sınırlı hareket alanına sahip olmak...

Elbette cesitli suclara karsi caydırıcı olacak bir şey lazım ama, insanoğlu hapis olayını nasıl buldu, ceza olsun diye birilerini dört duvar arasına tıkmaya, kendi icinde farklı tecrit dereceleri geliştirmeye nasil oldu da karar verdi, anlamış değilim. Çünkü insan tabiatina o kadar aykırı ki bu durum. Kimseyi düşürmesin diyeyim. Beni hiç düşürmesin.

Bir de kimseye zarar vermeden, düşüncelerinden dolayı, benim hayalini bile kaldiramadigim ızdırabı yaşayanlara ne demeli!
















Salı, Nisan 24, 2012

Çaldığın saza mı yanam, Ettiğin naza mı yanam?

Sağ tarafıma düsen masada gerekmedikce tek kelime etmedigim uyuz adam oturuyor. Aramızın uyuz olmasının nedeni ise bir masa kavgası. Ah, ne komik degil mi? Ama böyle, ofis fareleri daha önce de dedigim gibi ofis dısında manasız gelecek her lafı, her esyayı cok cok ciddiye alırlar. İşleri, iş yerindeki konumları ile kişiliklerini karıstırırlar. O sebeple biz de papaz olduk bu herifle. Arada yapmacık gülücükler atıyoruz karsılıklı amma gıcıklıgımız baki.

S.nin de ofisinde onu geren bir tip var. Ama onunki benimki ile karsılastırılamacak kadar yüksek gerilim oluyor bazen. İşinin zorlugundan bahsederken en önemli probleminin, gün boyunca bir yandan çalışırken diger yandan (sol yanından) gelen, neredeyse fiziksel olarak hissedilen gerilim ile başetmek oldugunu söylüyor. Böyle durumlarla insan tam olarak işine konsantre olamıyor cogunlukla. Kendi gözü de sol ya da sag yanındaymıs gibi, kendini uzaktan inceliyor ve her manada  iyi fotograf vermek icin gerildikce geriliyor.



Ayrı dünyalarda eski fotograflardaki  meslaktaslarını arayan, bulusmak isteyen birileri de varmış. Tanıdıgınız varsa bildirin insanlık namına. link.

Perşembe, Nisan 05, 2012

Akşam güneşi

Dün aksam yine umutsuzlukla girdim bizim sokaga, kesin park yeri bulamayacagım, dedim ve öyle de oldu. Tam 6 tur döndüm bulana kadar. İlk turda, yokusu inerken yaşlı, eli bastonlu bir adam gördüm. İkimizin de ani bir hareketi basımıza is acar diye korktugumdan yanından yavaş yavaş geçtim . İkinci turda aynı adamı yine gördüm. Sonraki turda yine ve yine. Benim her tur atısımda adam bir araba boyu kadar yol almıstı. Her karşılasmada o bana ben ona saskınlıkla baktık. Ben arabayı park ettigimde o henüz bizim sokagı gecememisti! Ah yaslılık. Sonra hızlıca eve cıkıp, ayakkabılarımı degistirdigim gibi sokaga fırladım. Hava halen güneşli! Yokuşu inerken kafamı kaldırınca karsıdaki apartmanın balkonunda elinde gitarla oturan bir adam gördüm. Bakıstık. "Şimdi çalmaya basla, sesini duyayım, daha da güzel olsun akşam" diye hevesli bir bakış attım. Çok uzak olmamıza ragmen anladı galiba ve aniden çalmaya basladı. Birbirimize baktıgımızı karsılıklı çaktırmadan o hızlı hızlı çaldı, ben sakin sakin yokuş aşağı indim.

Pazar, Şubat 26, 2012

Yeni Yıl Kararları -2 (Fotograf Çekmek İstiyorum)

Her sey baglantılı oluyor sanki. Yeni yıl kararlarımdan birisi güzelcene bir fotograf makinesi almak, bir türlü sevemedigim makinemden kurtulmak ve böylece o hep içimde gördügüm fotografcı isigini bu yıl herkeslere göstermekti.

Ama, tam kararlı kararlı dolanırken, bu aksam üstü, Moda burunda fotograf ceken gencten bir adamla yaptıgımız ayaküstü bir sohbet fikrimi degistirdi. Ne mal oldugumu anlamam icin öncelikle kaprisi kesip, elimdeki makineyi iyicene bir çözmem gerekiyor. Kati kararım bu. Böyle yazılsın.

Adam da ne sevimliydi, güzelce anlattı bana bir sürü sey. Sanki S. benim velimmis, o da ögretmenmiş, ben de gelecek vaadeden ama biraz yol göstericiye ihtiyacı olan bir cocukmusum gibi.

*Bir önceki postun yorumlarında Pisi'nin tarif ettigi sekilde yaptım ayva tatlımı. Bence harika oldu. S. daha sekerli olabilirdi, dedi. Haklıydı cünkü ben tarifi degistirdim ve her bir ayva parcası icin bir cay bardagı degil de bir corba kasıgı seker kullandım. S. den cok benim gönlümün olması daha önemli zaten. Yapan benim, benim istedigim gibi olacak! Bu fotograftaki tabak birazdan komsuya gidecek. Önceki gün teyze bana ev yapımı kadayıf getirmisti. Simdi onun tabagıyla ayva tatlımı götürüp, bonusları toplayacagım.

*Berbat yazdıgımı, özellikle türkce karakterleri cok düzensiz kullandıgımı biliyorum. Elim hep ingilizce klavyeye alısık ve kendimi kasmadıgım icin böyle sacmalıyorum. Canım cekerse bu problemi de yeni yıl kararları listesine alırım, belki.

Perşembe, Şubat 23, 2012

Yeni Yıl Kararları -1 (Can bogazdan gelir)

Her hafta yeni bir lezzet denemeye karar verdim. Cünkü mutfak işini fena salmış durumdayım. En son, aldıgım dökme demir tencere ile bazı fantaziler yapmıstım ama onu da kac aydır dolaba tıkmıs durumdayım.

Velhasıl, bu haftasonu için planım daha önce hic evde yapmadıgım Cheesecake veya Ayva tatlısını yapmak. S. ikisini de çok sever, ben ikisini de görmezsem aramam. Ama görürsem de güzel bir hasbihal ederim :)

İkisine de ait iyi tarifler arama asamasındayım. Önerileriniz varsa tabii ki severek alırım.

Şunu da dinleyelim bi yandan :)

Çarşamba, Şubat 22, 2012

Teyzen şimdi bunu okuyor. Tavsiye de ediyor. Detay istersen linke git.
















Ya da linke gitmezsin diye copy paste yapim sana. Ama linke tıklarsan yazarla söyleşiyi okuyabilirsin. (İyi ki ekmeğimi bu tıklardan kazanmıyorum ha! yoksa ne taklalar atmam gerekirdi kim bilir :)

"Mağdurun Dili'nde, edebiyatın dışlanmışlıkla kesiştiği alanda dolaşıyor Nurdan Gürbilek. Çoğu zaman klişelerle yaklaştığımız mağdurluğa edebiyatın nasıl ışık düşürebileceğini, öte yandan dışlanmışlık duygusunun edebiyatı nasıl biçimlendirdiğini anlamaya çalışıyor. Dostoyevski'nin "yeraltı trajedisi" adını verdiği çatışmanın, aynı anda hem büyük hayaller hem de incinmişlikten yapılma bir yeraltına itilmişliğin, yazarın okuruyla ilişkisini nasıl etkilediğini inceliyor. Edebiyatın gurur yarasını, yazarın kibrini, dahası okurun tutunamamışlıktan neden ısrarla bir zafer çıkarttığını tartışıyor.
Tartışmanın orta yerinde ise bir "dil" problemi var: "Yazar ya mesafeli bir tavırla ele alacak bunları; acıyı olgudan, mağduru kavramdan, dışlanmışlığı laftan ibaret bırakacak; kimseyi tam inandıramayacak; canevinden vuramayacak okurunu. Ya da yoğun duygudan yola çıkacak; acıyı gülünçleştirmeyi, bir acı efektine dönüştürmeyi göze alacak. Öyleyse bu 'kırık ve ıstırap dolu' malzemeyi nasıl anlatmalı? Kayıtsız kalmadan, ama bir mutlak dayanağa da dönüştürmeden, acı çekeni küçük düşürmeden anlatılabilir mi bütün bunlar? Acıyı hayatın kurucu ilkesiymiş gibi göstermeden, mağdurluktan gurur, kayıptan ihtişam çıkartmadan anlatmak mümkün mü? Mutsuzluğa yakından bakan, ama mutsuzluk fikriyle mutlu olmayan bir edebiyat mümkün mü gerçekten?"
Dostoyevski'nin, Oğuz Atay'ın, Yusuf Atılgan'ın, Cemil Meriç'in yapıtlarının ışığında bu soruların cevaplarını arıyor Gürbilek."


Pazartesi, Şubat 20, 2012

El vurup açma yaramı, Yaralarım merhemsizdir

Pazar günleri, evi temizlerken, orada burada buldugunuz tel saç tokalarını kafanıza tutturup, banyoyu temizleme faslına geçtiğinizde, garip saçınızı aynada gördüğünüzde, endiselenmeyin! Bu, ananıza cektiğinizin ve tüm çabalarınıza rağmen kahpe kaderinizi değistiremediğinizin ispatıdır.


Cuma, Şubat 17, 2012

Antalya’nın Mor Üzümü, Severler Boyu Uzunu

Bu hafta basında Antalya'ya gittim geldim. Her tatil harici ziyaretimde daha da begenir oluyorum Antalya'yı. Bence mutlu yasanabilecek sehirlerden birisi orası. Eger planlarım yolunda giderse, bir süre sık sık oraya gidip gelecegim. Bu gidis gelisleri kısa kacamaklar haline dönüstürmek birincil hedeflerimden birisi.

Geç de olsa kendime 2012 planları/kararları mı belirlesem acaba? Sabah bir iki kisinin planlarını gördüm de, heveslendim. Hatta geleneksel hale getirip, her sene subat sonuna mı yapsam ben yıl planını? Yeni gelen yıl nedir ne degildir görür, ona göre ayagı yere basan planlar yapar, kararlar alırım belki. Aman laf kalabalıgından ileri gitmez bence bu hesaplar da. Ya tutarsa kafası benimki.

Pazartesi, Şubat 06, 2012

Aman çalış çalış nereye kadar

Epeydir iş yerinde hiç çalışasım yok. Zaten pek işim de yok son bir kaç aydır. Belki de dogru düzgün iş yok diye böyle oldum. Neredeyse bir dakika iş yapmadan günü bitirdigim oluyor. Kendimi hayvan gibi hissediyorum ama baska bisi yapmayı da canım istemiyor. Kendimi egiteyim, kişişel gelişeyim falan diyorum ama onu da yemiyo. Twitter senin facebook benim, oradan daha manasız yerler seklinde saat doldurup eve gidiyorum. Evde de bir halt yaptıgım yok. Eskiden eve gidip, gece yataga girene kadar üretimlerime devam ederdim. Ihh, şu hastalık olayından beri bir gevşeme geldi bana.

Napsam, biraz nadasa mı bıraksam kendimi, yoksa titreyip kendime mi gelsem?


Ha, bişi daha diycem; aslında canım cok fazla gezmek tozmak istiyor. İzin falan filanım da var. Ama S. deli gibi calıstıgı ve izin bile alamadıgı icin benim ayagımı da baglıyor. Ondan kurtulmam lazım, ama nasıl bilemiyorum. Kendisine de diyorum ama beni pek ciddiye almıyor bence.
Hem belki uzundur böyle durdugumdan depresyondayımdır ben. Baksanıza S.den nasıl kurtulurum onu düsünür haldeyim.

Çarşamba, Ocak 11, 2012

köfte beyinli

Spor sonrası fena halde bir tokluk hissi oldugundan, aksam yemegi yememiş olmamıza ragmen hic açlık hissetmedigimizden, bunun aman ne hoş oldugundan, konustuk sporda tanıstıgım bir kızla.

Bu sohbetin üstüne, eve dönüş yolunda bir cigkofte dürümü ve ayran yuvarladım. Sonra da şaştım kendime, hangisi gercek ben diye :)