Perşembe, Aralık 24, 2009

Giderim dur diyen yok, Kebap oldum yiyen yok

Yeni yil da geldi. 2009 beni donunda calkaladi, felegim sasti. Bakalim 2010 basima ne isler getirecek?

Acayip tipler bulup duruyorum surekli. Gecen kargo getirdi bir adam. Ismimi duyunca uzun bir sohbete basladi. Bu memleketin nasil fasist oldugundan tutun da, zamaninda cim bicer gibi kendisi gibi adamlarin nasil baslarinin ezildiginden... Sinif farki hic bilmeyen koyunden... Adam bunlari anlatirken hem ona teselli vermek istedim hem de engel olamadigim sekilde biraz korktum. Evde tekim ve kapida bir adamla uzunca sohbet ediyorum. Dunya o adamin hayalindeki gibi olsaydi, onu kesin iceri davet eder, bir kahve yapardim ona, hizlica icip, dinlensin, icini de rahatca doksun diye... Ama dunya bambaska...

Sonra biri aradi gecen gun, USB Stick'imi bulmus yolda, icindeki CV'den bana ulasmis. Onu bana verecekmis. Stick'i yolda gorsem ayagimin ucuyla bakmam ben, yamulmus, eski bir seydi. Satsam bir vapur jetonu bile veren olmaz. Ama onu bana iletmek icin zahmet edip, telefon eden, benimle bulusma yerine gelen bir adam da var . Cunku insanlar da bambaska.

Perşembe, Aralık 10, 2009

Saclarimi kestirdim


Uzun zamandir bu kadar kisalmamisti, cekip koparmam ondan...:)

Çarşamba, Aralık 09, 2009

Kahvalti

Bir evin kahvalti sofrasi cok mahrem degil mi? Aksam yemegine biri aniden gelse sorun olmaz, bir tabak daha cikarilir, olur biter. Ama kahvalti hic oyle degil. Aniden gelen bir misafire, icinde bes tane buzusmus zeytin, koseleri biraz sararmis ve kurumus peynir, ustune ekmek kirintilari dokulmus recel tabaklariniz hic ama hic istah acici gelmez. Ev sahibi olarak, az once istahla yediginiz sofradan utanip, cekinebilirsiniz bile. Evet, her evin kahvalti sofrasi o evin mahremi.

Perşembe, Aralık 03, 2009

Komsu

Sanirim komsulara arada bir yaptigim pasta boregi goturmem hic iyi bir davranis degil. Onlari da tabagi dolu gondermeye zorluyor olabilirim. Napayim, hepsi yasli komsularin, aman da kizim ne guzel yapmissin, demeleri hosuma gidiyor. Bir de ne yapsam iki kisilik olmuyor, cok oluyor. Bugun sondu, bir daha goturmeyecegim, gereksiz bir temas belki de.

Pazartesi, Kasım 30, 2009

Tirnagina tas gelmesin

Tum bayrami, insallah kapimi calan olmaz, diyerek gecirdim. Hem cok fazla yapacak isim vardi hem de ev fena haldeydi. Yaklasik iki haftadir dogru duzgun supurulmemis, tozu alinmamis haldeydi. Belki normal bir ev buna dayanir ama benim yaptigim islerden dolayi evin ici kagit, kumas ve bir dunya malzemenin tozuyla, parcaciklariyla doluyor. Sonra kanepe, masa evde ne varsa hepsinin ustune bir seyler atilmis durumda oluyor. Bir duzen tutturamadim halen. Yani, bayram tatili evin icinde deli gibi calisarak gecti. Fakat bugun artik her kosecige siginmis, gizlice ve urkekce bana bakan irili ufakli toz obeklerini evde daha fazla barindiramayacagimi dusunup temizlige giristim ve su saatlerde bitti. Ev mis gibi. Simdi, tekrar calismaya devam edecegim, ama bu defa biraz daha duzenli...

Teyzem hep, allah razi olsun, tirnaginiza tas gelmesin, derdi eger onun evinde ufak da olsa bir ise elimizi atmissak. Ben biraz abarttigini dusunurdum. Iki bardak yikadim diye bu kadar duaya, lafa gerek var mi, derdim. Ama simdi anliyorum onu. Evin tum isleri sana ait oluyor, eger ev kendi evinse. Birisi ufak da olsa yardim etse, cok ama cok buyuk hayra geciyor.

Bayraminizi kutlarim. Bayram tatlisi olarak sutlac yaptim. Gelen giden olmadigindan ye ye bitmiyor...:)

Pazartesi, Kasım 23, 2009

Bu devranı sürmez sandım

Bir donem, hatta gencligi boyunca kocasindan cekmis kadinlar, ellili yaslarindan itibaren birbirlerine cok benziyorlar. Algilamalari problemli, dalgin, asiri hassas ve aglamakli, dogru yerde dogru tepkiyi veremeyen hale geliyorlar. En belirgin ozellikleri; kendilerine, gecip giden omurlerine cok aciyorlar. Bu enkaza donusmus kadinlarin kocalariysa bambaska bir alemde.
Resim: Max Liebermann

Cuma, Kasım 06, 2009

Yarabbi sukur

Kac gundur ruyalarimda bok icinde yuzuyorum. Hatta, gelip temizlesin diye anneme haber saliyorum. Annem, bok iyidir, paradir, evin dolsun tassin insallah, dedi. Manyak miyiz neyiz?

Perşembe, Ekim 15, 2009

Güzel bir gün

Geçen günkü deli rüzgarda korktuğum olmamış ve pencerenin önündeki ağaca yerleşmiş kuş yuvası dağılmamış, sapasağlam. 

Evin içinde çok güzel bir aydınlık var.

Yapılacak çok işim var ve günlerdir beklediğim sakinlik bugün geldi. Hepsi yapılır.

Pisikopati hediyesini beğenmiş, aradı teşekkür etti. Çok sevindim. Ne kadar zarif.  Ben de böyle olmalıyım.

Bir sipariş alıp, sonrasında onu  hediye etmeye karar vermiştim ve onun sahibi de bugün hediyesini beğendiğini yazmış. Günlerdir cevap yazmayınca istediği gibi olmadı ve beğenmedi diye üzülmüstüm.

Şimdilik günün tek sorunu akşama ne pişireceğime karar vermemiş olmam. Bu cümleyi yazar yazmaz aklıma geldi, dolapta haftalardır bekleyen 3-5 kabak vardı. Halen hayattalarsa onları yenecek hale getiririm. 

Salı, Ekim 13, 2009

Banka

Bankanin rihtimdaki subesine gittigimde aldigim gise numarasina sira gelmesi icin altmis kusur insani beklemem lazimdi. Deneyelim, bekleyelim dedim. Iceride, sol tarafta disariya yerlestirilen bankamatiklerin dayandigi kisimda bir kac gorevli ugrasiyordu. Onlara yanasip, izleyeyim dedim. Nedense etrafa karsi tedirgin bir havayla bakiyorlardi. Sanki paralar ortada duruyor da, birden biri kapip kacacak gibi. Benim ilgili bakislarima da dikkatle baktilar. Hic kacirmadim gozumu ve iyice onlara dogru yaklastim, onlari iyi goren bir noktaya oturdum. Bir zaman sonra, onlar halen islerini yaparken iyice diplerine girmek icin kalkip yakinlarindaki brosurlerden almaya yeltendim. Iyice dikkat cektim. Ama ozellikle yaptim. Bir halt oldugu yok ortada, guvenlik icindeler, e ne o artistik pozlar? Siz o havaya girersenin ben de bankaya durum tespiti yapmaya gelmis soyguncu rolune sokarim kendimi. Iki taraf da cok amator oynadik gerci.

Neyse, baktim sira ilerlemiyor, yanastim bakamatikle ugrasan guvenlik gorevlilerine ve yakinlarda nerede baska subeleri oldugunu sordum. Moda ve Bahariye'de varmis. Ooo cok daha iyi, eve daha yakin oralar ve kesin daha tenhadir deyip, Bahariye subesine gectim. Burasi ne tatli bir sube bilemezsiniz. Tam sevdigim gibi banka calisanlari var. Su her bankanin giselerine oturttugu gencim, guzelim, sacimi da hep fonletirim kizlarindan yoktu orada hic. Bu genclere gicik degilim ama sanki banka calisanlari yaslari gectikce bizim hic haberimiz olmadan toplanip, topluca yakiliyor hissi olusturuyorlar bende.
Bir tane genc kiz vardi o da staj(y)er gibi bir seydi. Digerlerine gelince, yasli, beyaz sacli, sanki yillardir icki sigara icmekten gozaltlari torba torba olmus adamlar. Su diger bankalarda calisan kadinlar gibi, ayaga kalkip da subenin icinde salindiklarinda gozlerinizle onlari takip etmekten kendinizi alamadiginiz kadinlara hic benzemeyen, guzel bile denilemeyecek kadinlar vardi. Hepsinin yasi almis yurumus. Oh, ne tatlilar. Memur sicakligi boyle olur. Cok sevdim orayi. Siram gec gelse bile ben bunlari oturur zevkle izlerim dedim ve basladim beklemeye.

Giseler disinda bir masa vardi. Digerlerinin amiri edasinda bir kadin oturuyordu. Yuksek sesle bir seyler soyluyordu ona buna. Sonra bir adam geldi masasina, pek yaslica. Sanki eski musteri gibi... Adam oturdu masanin onundeki sandalyeye, kadin cok icten bir sekilde halini hatrini sordu. Adam pek iyi duymadigindan hepimiz kadinin sorularinin tekrarlarini duyduk. Karisi biraz rahatsizmis amcanin, onu anlatti. Sonra cep telefonunu cikarip, zar zor bir seyler yapti ve telefonu kadina uzatti, al konus diye. Kadin afalladi ama hemen cakti durumu ve anladigim kadariyla hic tanimadigi yasli bir kadina kisaca kendini tanitti ve halini sordu. Kadin cay soyleyeyim size diye israr ederken amcaya aniden kolumda buz gibi bir el hissettim. "sifir liraya sifir faiz varmis, haha haa! ay cok komik" dedi yanima ne vakit gelip oturdugunu anlamadigim yasli kadin duvarda asili faiz tablosunu gostererek. "Bak dusmus faiz, ondu ama simdi sekiz olmus. zaten X. hanim demisti bana, Selma'cim faizler dusmus diye". Cok sey soylemek, muhabbete girmek istememe ragmen diyecek laf bulamayip gulumsedim sadece. "Ayy ben ne kalin giymisim ya, hirka, mont, off "diye tekrar basladi kadin. "Ama eliniz cok soguktu" dedim. " Evet, bende hastalik var, elimi yikar dururum, evden cikmadan yine yikamistim, evim cok yakin buraya" dedi. Sonradan iyice farkettim, kadin sabun kokuyordu. Tam o anda sag yanimizdaki sirada bekleyen ust/on dislerinin sadece ortasinda bir tane dis kalmis bir kadin daldi lafa. "Ama sen de sanki sekseklikler gibi giyinmissin caniim, hava hic de serin degil" dedi yasli kadina. Yasli kadin seksen yasinda kesin vardi ama digeri onu biraz hos tutmak istediginden oyle dedi sanirim. Ben oyle anladim. Sonra kapidan bir adam girdi. Haci hoca tipliydi. Hani oylelerinin giydigi takimlar vardir ya, genelde gri renk olur ve mahalle terzisinin elinden cikmis gibi gorunur. Normal ceket pantalon degil de, baska bir havasi vardir. Iste onlardan vardi ustunde ve tertemiz bir cember sakal. Bizim gruba dogru yanasmak ister gibi bir hali vardi. Sanki firsati bulsa da lafa katilsa gibi... Durdu biraz tepemizde. Sonra diger yana, masada oturan ve tekrar cay icmeyi teklif eden kadin gorevli ile yasli adama bakti, bir kac adim onlara yaklasti sonra tekrar soguyan havalara gecmis sohbetimize bakti ve disarida beklemeye karar verip, cikti.

....
Sonra herkesin gunu devam etti ve bitti.

Pazar, Ekim 11, 2009

Bana seni gerek seni

Eskiden ağız tadıyla efkarlanırdım. Söyle dertli bir şarkı türkü dinleyince, gözüm uzaklara dalar, yakında varsa bir pencere onun önüne koşar, gökyüzünü seyrederek düşlere dalardım. Bir şeyleri özlerdim. Hatırlar, hatırlar efkarlanırdım. Özellikle Almanya'da okuduğum şehirde iken. Pencereme karşı bakan apartmanın dili olsa da konuşşa!

Şimdi ne vakit bu hissiyata girsem, bir bakıyorum S. dibimde ve bana bakıp gülümsüyor. Tadı kalmadı bu işin. Ahan da şimdi de öyle bir hal. Ama ben bunları yazarken arkada çalan müzikten etkilendiğimi, gözlerimin ıslandığını farkettirmeden, tam tersi ekrana mal mal bakarak bunları yazıyorum.

Dertlenmek için özel alan lazım bana. Ben böyle görmüşüm. Öyle katıksız lay lay lom mutluluk olmaz. Dertli olmak lazım.

Cuma, Ekim 09, 2009

Havadan sudan

Dun gunes ne guzel batti. Bu siralar havalar ne kadar da guzel Istanbul'da, degil mi?

"Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehirde, Kristiania'da aç sefil sürtüyordum o günlerde...
Tavan arasında uyanık yatıyordum, alt katta bir saatin altıyı vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık, insanlar merdivenleri inip çıkmaya başlamışlardı."*

*Dun, Knut Hamsun - Aclik'a basladim.

Pazartesi, Eylül 28, 2009

Katil


Filmlerde olmuyor ama ozellikle kitap okurken cok oluyor. Kitaptaki kahramanin tasvir edilen tavrindan supheye dusuyor ya da onu taklit edesim geliyor. Mesela, iki kolu havada iken nasil arka masaya yan yan bakar birisi, ya da bayan Arnoux (Flaubert - Ask Egitimi) nasil bir ifadeyle sarki soyler, diye dusunup, okumaya minicik bir ara verip, basimi kitaptan kaldirip, caktirmadan taklit ediyorum.

Yukaridaki paragrafi yazdiktan sonra ara verip bir film izledim. 2005 yapimi Capote. Tiffany'de Kahvalti romaninin da yazari Truman Capote'nin yeni romanina konu olarak sectigi bir cinayet olayini arastirma surecini kapsayan biyografisi. Carpici bir filmdi. Unlu roman yazari 1959 kasiminda New York Times'da bir haberle karsilasir, bir aileden dort kisi kanli bir sekilde oldurulmustur. Bu konu onun ilgisini ceker fakat onun esas ilgilendigi ve onu bu olayi incelemeye iten sey cinayetin kendisinden cok, boyle bir cinayetin ufak bir kasabadaki etkisinin nasil oldugudur. The New Yorker icin bir roportaj yapma amaciyla kasabaya gider ve katillerle tanisir. Bu tanisma zamanla dostluga donusur ve alti yil suresince, onlar infaz edilinceye kadar surer. Ben burada keseyim ve bu filmi izlemenizi siddetle tavsiye edeyim. (Bana Foucault'nun Bir Aile Cinayeti'ndeki katil Pierre Riviere'i hatirlatti bu film)

Filmi izlemeden once, bu gunlerde okudugum kitaptan bir paragrafi buraya yazmayi ve bu paragrafin hangi kitaptan oldugunu hatirlayan var mi diye sormayi dusunmustum. Filmin etkisiyle hafif kararsiz (hani birden anlamsizlasir ya bazi gundelik istekler, duygular) kaldim ama yine de yaziyorum asagiya, belki birisinin ilgisini ceker.

" Boylelerinin en belirgin ozelligi, gercekten omurleri boyunca barutun icadinin mi, Amerika'nin kesfinin mi daha gerekli oldugunu, kendilerinin de neyi bulmaya hazir olduklarini bir turlu anlayamamalaridir. Ama kesiflere karsi duyduklari ozlem, Kolomb'u ya da Galileo'yu bastiracak guctedir" (ipucu; sayfa 497)

Hangi kitaptan oldugunu bilen var mi?


(aci gercek: bu laflari nedense ustume alindim biraz!)

ipucu 2 (sayfa 538) :
"- O kadar iyi, o kadar duygulusunuz ki, bazen size aciyorum Prens. Tanri sizi korusun. Hayatiniz askla dolu olsun. Benimki ise bitti. Bagislayin beni, bagislayin!

General, yuzunu elleriyle kapayarak cikti. Ihtiyarin bir basari sarhoslugu icinde oldugu belliydi; heyecaninin ictenliginden kusku duyulamazdi. Prens, onun tutkuya varan yalanciligini, ama yalaniyla mest olunca da, kendisine inanilmadigi kuskusuna kapilan yalancilar sinifindan oldugunu biliyordu..."

Perşembe, Eylül 24, 2009

Yaradanım merhamet et kuluna

Tam 3 saat icinde tum evin tozunu aldim, yerleri supurup, sildim, banyolara el attim, ardindan, kurufasulye, pilav, corba, borek, iki cesit salata ve kozlenmis biber hazirladim, bugun yatili gelen misafirlerim icin. Ama ne oldu? Saat dokuza geliyor neredeyse ve ne S. geldi halen ne de misafirler. Misafirler gece 12 gibi gelecekler sanirim. Istanbul'a varir varmaz Anadolu Atesi gosterisine gitmisler. Niye paralandimsa ben onca vakit. Ha, o 3 saatin icinde alisveris de var.  Yemekteyiz de yarisma mi!

(Not: demin tek basima oturup yemegimi yedim, kimseyi beklemeden! Cayi da simdi koydum ocaga. Yanina da cips aldim. Insan caninin kiymetini bilmeli, her sey bosmus..:)

Cuma, Eylül 11, 2009

Günlerden cuma

Dun Almanya'yi dusundum epey. Nedendir onu hic hasretle anmadigimi, tahmin ettigim kadar ozlemedigimi. Bu gece ruyamda oradan ayrilisimi gordum. Icim sizlamiyor ama ya icim sizlarsa diye, sehrin bazi yikik dokuk sokaklarinda geziyorum, o vakit huzunleniyorum. Sonra, tam bana gore bir sacmalamayla, okuldan bir hocamin da oldugu bir grupla birlikte Turkiye-Almanya futbol macini izliyoruz. Ben oturanlara hizmet ediyorum. Sonra bir sekilde, bir an oradaki profesorumun elini tutuyorum. Iste bunu ozleyecegim, diyorum icimden. Elimi eline iyice bastiriyor o da, birakmiyor. nasil bir sefkatle bakiyor bana. Ben onun boynuna atilip, hickira hickira aglamamak icin zor tutuyorum kendimi. (hocalarini ruyasinda boyle sevgiyle goren baska sapik var midir?) Ve sanirim yan komsunun ruyasindan yanlislikla bana gelen bir kac kisi daha var odada. Bir oglan bir kiza asiliyor. En sonunda yemege davet ediyor onu ve laf olsun, hatta espri olsun diye cocugun var mi, diye soruyor kiza. Kiz, evet, alti aylik, diyor. Genc oglan hic cekinmeden tepkisini gosteriyor, eee, oyleyse neden beni oyaliyorsun onca vakit!!?

Almanya ozlemine gelince, anlari cok  ozluyorum ben. Oradaki bir ani, o andaki birini ve o andaki bir kokuyu, bir goruntuyu.  Ve yillar gectikce o anlar o kadar cok birikiyor ki, yuzdeki kirisikliklar degil de,  asla geri donmeyecegini bildigim ve hasretle andigim o anlarin artmasindan biliyorum ben yaslandigimi.

Çarşamba, Eylül 09, 2009

üryan geldim yine üryan giderim

Sel oldu. Bugun isci kadinlari sel aldi... Dun aksamdan planladiklari, bu aksamin yemegini yapamayacaklar. Ve daha cok seyi... 

Cumartesi, Eylül 05, 2009

I love EİÖÜ

Dunya bir yana Eminonu bir yana!

Bu dunyada cennetin neresidir deseler ilk on listeme kesin girer Eminonu. Tahtakale, Mercan, Tigcilar... Arpa ambarina dusmus tavuk hayalimi gercege donusturen cennet, Eminonu. I love EİÖÜ 

Cuma, Eylül 04, 2009

Eli elime degdi de hem ben yandim hem kendi

Ev pek daginik, halen dolap falan filan gibi duzenleyici mobilyalari almadik. Dugundur falan derken firsat olmadi ve  haftalardir boyle darmadaginik idare ediyoruz. Gecen gun memleketten ceyizim de geldi, onlari da kutulariyla bir odaya kapattik... Kismetse iki haftaya tam duzene sokarim ben bu evi.

Evin daginikliginin ana sebebi duzenden ziyade benim defterlerin yarattigi pislik. Ortalik kagit, ip, kumas, toz dolu... Evin icindeki her yere paralel yuzeyde ya bir kac defter, ya bir top kagit ya da diger malzemelerden var. Evi derlemek toplamaktansa defterlerle ugrasmak cok daha zevkli. 

S. yogun calisip, eve gec geliyor. Bugun erken gelecekmis ama, demin konustuk ve aksam disarida yemeye karar verdik. Dun mis gibi hunkar begendi pisirdim (ilk defa yaptim bu yemegi) ve S.'nin gelmesini bekledim. Fakat bosa gitti, cunku gece yarisi iki gibi geldi eve. Bir bardak sut icip uyudu.

Neyse, ben biraz daha calisayim.

Salı, Ağustos 18, 2009

Iste geldim burdayim


Cok yol gittim, cok yol geldim. Cok kisiyi gordum, cok kisiyi goremedigime uzuldum ve tekrar evimize geri dondum.

Istanbul'a doner donmez hayat eski ritmine girdi. Sanki bir ruyadan uyanmis ya da pek uzun bir film izlemis gibiyim. Biraz karisik biraz sersem.

Salı, Ağustos 11, 2009

:)

tatile gidiyorum, hafta basina donerim... 

Salı, Temmuz 14, 2009

Öten bülbül senin yuvan mi yoktur

Efendim biliyorum bu siralar pek yazmaz oldum. Seyrek seyrek bir seyler yaziyorum buralara ama bilseniz nasil bir kosturmaca halindeyim. 

Dugun vakti yaklasiyor ve yarin itibari ile Istanbul'daki tum islerimi bitirip, sonraki gun memlekete gidiyorum. Anacigimla ceyizimi hazirlayip, kinami yapmaya..:) Oradan da S.'nin memleketine gidip, dugunumu yapacagim. Sonra da balayi...

Henuz evlilik islemlerini pek hissetmemistim, yanimda yonumde aile olmadigindan dolayi ama bir haftadir sagolsunlar varliklarini iyiden iyiye hissettirdiler. Annem, aman benim kizim boyle mi gelin olacak telasina dustu anlamadigim bir sekilde. Bu telasi S.'nin ailesine de hissettirdi, mantigi tartisilir bir tarzda ve gaza gelip bizim eve biraz biraz esyalar almaya basladilar. Ee, fena da olmadi yani, ne yalan soyleyeyim..:)

Ust paragraflardan  da anlasilacagi gibi epey geleneksel bir evlilik isine donustu bizimki. Olmusken tam olsun diye, kinada davul caldirma dilegimi de dile getirecegim. 

Gelinligim yarin bitecek. Guzel olacak gibi.

Yine epeydir Almanya'dan, teyzemlerden bahsetmiyordum. Onlar halen sizlaniyor halime. Son anda, ben evlenmiyorum, Almanya'ya donecegim desem, sevinecekler neredeyse. Hic hoslanmiyorlar evin kizinin evlenmesi fikrinden. Halbuki 3-5 yil once evlenin evlenin diye israr ederlerdi. Neyse, evlen olmadi bosanir geri donersin, bile diyor kucuk teyzem. Onceki gun  telefonda, evlen, kocani da al gel bari, dedi...:) O derece isteksiz yani..:) E, ona gore evlenmek demek, elin adaminin boklu donunu yikamak demek. Bu cumle tamamen ona aittir. Buyuk teyzeme gelince, kocadan yana hic hayir gormemis, sadece bir defa ruyasinda kocasiyla birbirlerini cok sevdiklerini ve mutlu olduklarini gormus. Sabahinda ruyasini anlatirken bile saskindi, hissettiklerine. O derece yabanci yani mutlu evlilik olayina...:)

Gelinlikcimin de bugun 7. evlilik yildonumuymus ve birak kutlmayi eve gidesi bile yokmus.

:)

Pazartesi, Temmuz 06, 2009

06 temmuz 2009

Yeni girisimimle ilgili arama yapanlar dogal olarak buraya da geliyor. Burasi biraz ozel bir alan ve ikisini  birbirine fazla bulastirmamak icin konuyla ilgili bazi yazilari malesef biraz kirptim. Gelismeleri takip etmek isteyen olursa diger blog adresini ziyaret edebilir. 

Ozel konulara gelirsek eger; dugun davetiyelerimiz hazir, nikah sekerleri yolda (bugun alacaktik ama istegimiz disinda bazi seyler yaptiklari icin duzeltmelerini bir hafta daha bekleyecegiz) ve gelinligim dikiliyor. Epey yuksek topuklu bir ayakkabi bulmak kaldi geriye.

Çarşamba, Temmuz 01, 2009

İş görüşmesi

Dun bir yerle is gorusmesi yaptim ve gorustugum adam "felegin cemberinden gecmissiniz, bunu henuz sizinle gorusmeden, cv'nizi gorunce anladim" dedi. Ardindan "yasiniz da epey varmis, artik hic vakit kaybetmemeniz lazim" dedi.

Sizce benimle calismak ister mi bu adam? 

:)

Çarşamba, Haziran 10, 2009

A kızım sana potin alayım mı? Al babacığım al

Gunlerdir bir sebeple (yakinda aciklarim) esnafla, zanaatcilarla icli disliyim. Cok farkli bir dunyalari var ve bence bazilari halen cok naif. Naif olup da cinlik numarasi yapanlari saymiyorum. Ama ozellikle kumascilar ve masrafcilarin (incik boncuk, dantel mantel satanlara deniliyormus) gencten olanlari flort etmeye, hatta hanimlara asilmaya pek yatkin. Bunu hic cekinmeden ve abarta abarta yapiyorlar. Bu huy ozellikle hazir mal satanlarda var ama el isi yapanlarda, ne bileyim ayakkabicida, matbaada calisan gencte ya da cadir diken adamda bu huy nedense olmuyor. Demek ki el isi yapanin, yani zanaatcinin is esnasinda guzel guzel dusunme vakti oluyor ve kendini bilir bir hale geliyor. 

Yani diyecegim o ki, yasasin zanaat!

Çarşamba, Mayıs 27, 2009

Sanki içimde açan bu sarmaşık gülleri

Hatirladigim bir donem var. Sanirim doksanlarin ortalari. Tum ailemiz, hatta tum tanidiklarimiz birdenbire cicek yetistirme sevdasina dusmustu. Herkes birbirinden cicek fidesi alirdi.  Aksam misafirligine gidilen evlerde hangi cicekler var diye ortalik kontrol edilir ya izinli ya da izinsiz (boyle hikayeler de duymustum) begenilen cicegin fidesi alinirdi. Boyle aksamlarda, en son gelen meyve ikramiyla birlikte, evin sarmasiginin masallah nasil da uzadigi konusulur, ev sahibi (erkekler daha da hevesliydi sanki bu gelisen cicekler hakkinda konusmaya) hemen bu isin sirrini aciklardi, aspirin koyuyorum topragina ya da cay suyu dokuyorum gibi birseyler soylerdi. Sarmasigin tum duvar ve tavan boyunca uzayip, odada  tur atmasinin yakinlarda ev sahibi olunacak anlamina geldigine dair hafif inancli bir espriyle cicek sohbeti iyice koyulasirdi. Sarmasiklar sanirim o gunlerdeki gibi bir daha hic populer olmadilar.

Aklima nereden mi geldi bunlar? Apartmanin bahcesinde duran guzel ciceklerden nasil birer fide asiririm hesabi yapmaktayim kac gundur. Evi ciceklendirme kampanyasi dahilinde cicekciden aldigim cicek pek agir geldi bana, para vermek sacma oldu sanki. Oysa eskiden hatirladigim donemdeki gibi, paylasilarak cogalmasi, dagilmasi ne guzelmis. 

Pazar, Mayıs 17, 2009

Aşk İle Pervane Dönersin Dünya


Ben yine tasiniyorum... bir haftaya yakindir ev toplaniyor, yeni ev icin hazirliklar yapiliyor... Simdi ayaklarimda fena bir sizi, parmaklarimin (el parmaklarim) arasinda da bir dinlenme sigarasi var...

Hanginiz "ev dedigin nedir ki, dert etme boyle seyleri" demisti ya da dusunmustu? Opuyorum onu..:)

Ve 8 Agustos gunu resmi anlamda ev-leniyorum, bir de o var daha...:)

Foto buradan

Perşembe, Mayıs 14, 2009

Başarısızlık başlı başına bir ceza değil midir?*


*Basliktaki soru asliberry'e ait.

Evet, basarisizlik ceza. Hem de gecmisi birak, geri donusu olmayan bir gelecegin kesin isaretcisi olan bir ceza. Ustunde derin izler birakan, haline tavrina yerlesen bir ceza.

Kendimi oyle basarisiz hissediyorum ki, elinizi omzuma atsaniz aglarim. Hic abartmiyorum. Oyle basarisiz hissediyorum ki, bana ovgu dolu sozler siralayip, devaminda gelen 'ama'larla kendi akillarinin elbette daha ustun oldugunu ima edenleri dinlerken bile gucsuz, caresiz kaliyorum. Dilim tutuluyor. Is becerme degil, varolma basarisizligina donusuyor hersey.

Ilk genclik boyle bir sey degil. Okul basarisizliklari bile boyle bir sey degil. Esas basarisizlik sonradan hayatiniza hakim olan... O sebeple anne babalar saglamciligi ogutlerler yavrularina. Sonradan ilk genclik tercihlerinin, cesaretlerinin basarisizligi altinda ezilmesinler diye. Haddini bilmeyi de ogretmektir bu sanirim ayni zamanda.

Hani boyle duygular dile getirilir ve bunlari (aci da olsa) acikca dile getirmenin coskusuyla bambaska bir zevk ve gurur yasanir ya, bu yazdiklarim onlardan degil. Utanarak yazilmis cumleler...

Kendimi sakinlestirmek icin gorus alanimi genisletiyor, genisletiyor ve su dunya uzerinde minicik bir canli olarak kaliyorum. Senin basarili olman, yapmayi cok istedim ve bakin yaptim demen, ya da yapamaman ne ifade eder ki bu dunyada, diyorum. Yine de o minik yuregim huzur bulmuyor. Sagima da donsem soluma da donsem basarisizlik melekleri omuzlarimda duruyor. Her teselli beni ofkelendirmekten baska ise yaramiyor.

Pazar, Mayıs 03, 2009

Gunes yine doguyor, sabah oluyor


BANDISTA
Bandista evi şenlik kıyamet bir eylem bandosu şimdi ses vermekte ska, balkan, vertov, reggae, eşitlik, özgürlük, cango, votka, adalet, kökler sularından... Bandista evinde geceler gündüz gündüzler denktir geceye, bu evde güneş batsa da dinlenir ev hece heceye...

Kac gundur S. bana Bandista dinletiyor. Yeni kesfi. 
Web siteleri uzerinden albumlerindeki tum sarkilari dinleyebilir, isterseniz tum albumu indirebilirsiniz. Zaten "copyleft, bandista, 2009 | armağandır. çoğaltınız! dağıtınız!" buyurmuslar kendileri. 

Asagidaki linke tiklayin, dinleyin, pek sevecek, sasiracaksiniz.

Cumartesi, Mayıs 02, 2009

Benim vadem senden evvel yeterse


Saat sabahin ikisini geciyor. Aklima Leby geldi. Bartleby, kedim... Icim sizladi. Nereden nasil geldi aklima tam bimiyorum ama sanirim cocuk sahibi olmak ile ilgili bir seyler dusunurken geldi... Sonra da ona cektirdigim eziyetler geldi aklima. 
O beni pek severdi, incitmezdi. Ama ya ben... Kac defa arkadaslarimin israrina dayanamayip ya da yalniz evime donmek istemeyip onu gece evde tek ve ac biraktim.. Kendimce tuvalet aliskanligini ogretecegim diye kac defa vurdum.. Ahh soylemesi bile utanc, aci verici... Ama o cok akilliydi, beni cok az uzdu. Patisini yanagima koyar, yastigimin ustunde uyurdu.

Sonra gitti o... Ya da ben biraktim onu.

Her eziyetin cezasi cekilmeli. Baska turlu ceken de cektiren de huzura ermiyor.

Pazartesi, Nisan 27, 2009

Pencereden Kaç Da Gel, Gavur Anan Duymasın

Dunden beri, yolda buldugum (surada bahsettigim) Almanya'da dogup buyuyen ama simdi Yunanistan'da yasayan arkadasimla birlikteydim. Dun bulusup biraz dolastik ve sonra da eve geldik, guzel bir yemek ve sarap keyfi yaptik. Sonra o oteline gitti. Bugun de neredeyse tum gun gezip, bol bol sohbet ettik. Hani bazi insanlar vardir, iclerindeki gerginlikleri ya da eksiklikleri surekli masaya koyup sizi germez, birlikte vakit gecirdikten sonra her yola, her fikre ve her konuya aciktirlar... Iste tam oyle birisiydi. 

Yarin sabah Almanya'ya gidiyor ve bir kac aya tekrar buraya gelir sanirim. Bir dahaki sefere bizde kalir artik. Otele verdigi paraya yazik.

Salı, Nisan 21, 2009

Evrim sempozyumu





23-24 Mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi’nde 2. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu varmis. Akademisyen ve genç bilim adamlari  sunumlar yapacaklarmis. 

‘Evrim Çalışkanları’ adlı gönüllü bir topluluk varmis ve evrim konusunda temel bilgilere sahip olmak isteyenler icin Kaliforniya Berkeley Universitesi’nin sitesini Türkcelestirerek oluşturduklari
www.evrimianlamak.org adresinden faydalanabilirmis.

Cogumuzun pek elle tutulur fikir sahibi olmadigi bu konuda saglikli bilgi sahibi olmak icin ekrana gelen firsat.

Cumartesi, Nisan 18, 2009

Yeni gün

Hani oglen uykusuna yatilir ve sonra uyaninca bir sersemlik olur. Sanki yepyeni bir gune baslaniyormus gibi hissedilir, bir gunde iki gun yasiyormus gibi...

Festival sayesinde bir gunde iki gun, hatta bazen uc gun yasadim. Her filmden  sonra, sinema salonunun cozmeye zaman taninmayan  mimari yonlendirmesiyle birlikte, bir solukta kendimi sokaga firlatilmis buldugumda, yepyeni bir gune uyaniyorum sanki. Bir suru ruya gorup de, tazecik bir gune uyanir gibi.

Çarşamba, Nisan 15, 2009

Kestin mümkünümü çarelerimi



Aksamustu pencerenin onunde oturmus tirnaklarimi torpuluyor, boyuyordum. Geldigimden beri sasirtaci ve akla gelmeyecek sekilde ters giden islerimin yorgunlugu, bezginligi ustumdeydi. Fakat bir an icimden, evimiz ne guzel, burada cok huzurluyum, iyi ki bu evi bulmus ve tutmusuz, diye bir nese gecti. 

Ben o dumanli kafa ile otururken, S.'in telefonu caldi. Arayan ev sahibi ve bir takim gerekcelerle evden cikmamizi istiyor.

Sans mi denir, kismet mi denir, nazar mi denir? Ne denir bu bahtsizliga?

Son gunler ev ile ilgili gorusmeler, kosturmacalarla gecti ve tam da bu doneme denk gelen uzundur gormedigim arkadaslari misafir etmekle, bulusmakla. 

Bu karmasik gunler yuzunden simdiye kadar  iki festival biletim yandi. Bu da baska bir aci kalbimde.

Bilmiyorum... kalbim kirik biraz.

Resim Max Liebermann

Perşembe, Nisan 09, 2009

Tavada Rüya


Eve biri geldi. Akrabalardan birisi, kuzen sanirim. Dogum yapmis. Galiba kiz dogrumus. Ama erken dogum, bebecik cok kucuk. Anne ve teyzeler takimi bebeyi durum gibi sarmis, kundaklamis. Bildiginiz kebap durumu goruntusu ve olculerinde. Bebe cok kucuk, halsiz... Usuyebilir... O sebeple bir teflon tavaya koymus, ocagin ustunde isitiyoruz. Ben ocagin basindayim... Bir zaman sonra bu bebe yanar burada, tava cok isindi, diye dusunup, telaslaniyorum.

V for Vendetta

Ben de bu maskeden istiyorum

Pazar, Nisan 05, 2009

Perşembe, Mart 26, 2009

Bir zaman gül için zara düş oldum

Tramvay beklerken, ayni dili konusmadigimiz bazi gulumseyislerle belli oldu ve birimize kesin yabanci olan bir dil kullanarak tekrar konusmayi denedik ve farkettik ki bizim iletisim kurabilecegimiz en iyi dil ikimize de yabanci olan baska bir dil, almanca!
 
Yunanistan'dan gelmis, ama Almanya dogumluymus. En az iki ayda bir gelirmis Istanbul'a, hayali burada yasamakmis. Ilk defa birisiyle boyle konusma imkani bulmus. Turklerle iletisim kurmakta zorlaniyormus. Bildigi cok turkce kelime olmasina ve turkceyi ogrenmek icin kisa da olsa kurslara gitmesine ragmen pek konusamiyormus. Fakat ne guzel olurmus ogrense, nasil da istermis.

Eldeki kalemler yazmayi birakinca, vatmandan aceleyle bir kalem istenmis ve kisacik tramvay yolculugunda, aceleyle bulunan bir parca kagida karsilikli telefonlar, emailler yazilmis, bir dahaki Istanbul ziyaretinde birlikte gezmek ve sohbet etmek icin anlasilmis...

Demin, Yunanistan'da yasayan, tramvay duraginda buldugum arkadasim mesaj atti, sonunu turkce "iyi uykular" diye bitirerek. 

En ilginci, bu karsilasmadan 4 saniye once duragin arkasinda duran gazeteciye dogru yonelmis, die Zeit gazetesini gormus ve ne yapsam da almancami kuflendirmesem, diye dusunmustum.

(Haftasonuna kurtce muzikle girelim oyleyse. Bir burada, iki surada)

Salı, Mart 24, 2009

Vaka-i Ekmekcikiz

Dun, sonunda Ekmekcikiz ile bulustum. Kendisinin de blogunda anlattigi gibi, bizim bulusamamamizin tarihi bir hayli cetrefilli ve komik (Talisman Hanim, pek gulmustunuz o vakitler olanlara, hic unutmadim, icimde bir sizidir!:)

Gorusmemiz pek guzel gecti, benim birazcik (!) gec kalmami saymazsak. Hem zamani unutmamdan hem de gecikmis olmamdan dolayi, sonrasinda gorusmek istedigim arkadasimi yaklasik bir bucuk saat beklettim ve hafif bir fircami da yedim. Bu da benim serefimdir.

Sanirim hic suskunluk arasi vermeden bidi bidi konusup durduk surekli ve simdi dusunuyorum da daha konusacak bir suru sey varmis. 
Dun Ekmekcihanim ile konustugumuz gibi, su blog alemi pek ilginc. Oyle internette, orada burada chat yaptigin biriyle karsilasmaya benzemiyor bir blogger arkadasinla karsilasman. Hic yabancilik cekmeye, telaslanmaya, supheci olmaya gerek kalmiyor. Huyunu, suyunu cok iyi bildigin bir arkadasinla bulusuyormussun gibi oluyor. 

Ben de cok memnun oldum efendim gorustugumuze. Kisa vakitte tekrar gorusuruz umarim.

Cumartesi, Mart 21, 2009

21 Mart 2009

Sabahin karanliginda ciktigimiz dagda, önümüzdeki 30-40 bas koyundan olusan bir sürüyle yürüyoruz. Mese agaclariyla dolu bir orman. Agac var, toprak var gorunurde sadece, ama öyle cok kesfedecek, ilginc seyler de var ki... 

Cocuguz hepimiz, ben en fazla 10 yasindayim. Kuzenim belki 15 yasinda. Biz olmasak, tüm günü tek basina o dagda sürüyü otlatarak geciren bir kiz. Halen aklimda kalan ve bildigim en özel bilgilerden olan koyun güdecek sopa yapimini ondan, orada ögreniyorum. Kirik bir cam parcasiyla sopayi pürüzsüz ve parlak yapmayi da. 

Orasi yayla, cok az ev var. Ama en güzeli halamlarin evi. Tavanin, duvarlarin, hatta oturdugumuz sedirlerin, bana devasa gelen ahsap sutunlardan olustugu bir ev. Kilimler, duvar halilari dolu her yerde. Her sabah erkenden, kendi yaptiklari islatilmis süpürgeyle süpürülen, neredeyse betonlasmis toprak bir avlusu var. 

Avluda, tahta bir sandalyede oturup, hep ceketinin cebinde tasidigi ayna ve cimbiziyla kulaginin, burnunun üstündeki killari temizleyen, güleryüzlü enistem var. Dedem gibi, ona su ikram ettikce ardi arkasi gelmeyen güzel sözler soyleyip, bal tadi gelen soguk suyu öven enistem.

Sonra, annem ve babam geliyor. Galiba yaz tatili bitiyor da bizi almaya geliyorlar. 
Aksam sofra kuruluyor, belki icki de iciliyor. Babam saz caliyor, türkü söylüyor. Annem de en sevdigi türküye eslik ediyor sofrada, ayrilik hasreti kar etti cana, seher yeli sevdigimden bir haber...

Bir zaman sonra, biri, bir sebeple vuruyor evin babayigit oglunu. Halamlar, olayin, acilarini daha da buyutecek bir kan davasina dönüsmesinden korkup, mali mülkü birakip, büyük sehre göcüyorlar. O guzel ev yok artik ya da harabesi duruyordur.

Perşembe, Mart 19, 2009

Bir taş atılırsa...

Bir tas atilirsa, bu cezalandirilmasi gereken bir davranistir. Bin tas birden atilirsa, bu politik bir eylemdir. Bir otomobil atese verilirse, bu cezalandirilmasi gereken bir davranistir, yuzlerce otomobil atese verilirse, bu politik bir eylemdir. 
Protesto, bana neyin yanlis geldigini soylememdir. Direnis ise, benim icin yanlis olanin tekrar vuku bulmamasini saglamamdir.*

Dun "Der Baader-Meinhof Komplex" filmini izledim. Filmde anlatilan Alman Kizil Ordu Fraksiyonu (RAF) hakkinda fikir sahibi olmak isteyenler suraya bakabilir.

Cok aci son bulan bir suru hayat vardi filmde. Gerci gunumuze oyle uzak ki artik bu hikayeler, inanip kendini vermeler, verenlerin arkasinda durmalar... Fakat terorist gruplar (gruptan gruba yol gider) hep bu nedenle urkutur iktidari, cunku hicbir zaman bu ihtimal, halklarin onlarin pesine takilip gitmesi ihtimali silinemez. O yuzden tek cozum, onlari tamamen yok etmektir. Hep oyle olmus. 

Cok guzel bir film, fikrimi ciddiye alan varsa eger izlemenizi tavsiye ederim. Hic olmadi, Andreas Baader rolunde Moritz Bleibtreu gormek icin bile izlenir. 

*Ulrike Meinhof

Pazartesi, Mart 16, 2009

Medeniyet Yolunda - DERS 1


Uzundur dusunur dururum, memleketime, halkima ne gibi bir faydam olabilir, diye. Sonuc olarak avrupa gormus insanim. Avrupa'da gordugum medeniyeti vatanima getirmeyeceksem, halkimi islah etmeyeceksem, ben ne demeye okudum, tahsil gordum? Degil mi vatandaslarim? (yoldas, arkadas, gardas seklinde kullaniyorum bu kelimeyi burada, yoksa politikaci dili degildir tercihim)

Evet, boyleyken boyle diye dusundum ve duzenli olarak blogumdan vatandaslarima medeniyet egitimi dersleri vermeye karar verdim. Medeni bir insan nasil oturur kalkardan tutun da sosyal ve is  iliskilerine degin varacak bu egitim yolculugumuz. Allah bana guc kuvvet verdikce, bu derslerime devam edecegim insallah. 

Simdi, ilk dersimize baslayalim.

CEVAP VERMEK

Efendim, ben yaban ellerde, tek disi kalmis canavarlarin memleketinde sunu gordum; insanlar, kurumlar, firmalar, ogretmen vs. bir soruya, bir girisime makul bir vakit icerisinde cevap verirler. 

Daha iyi anlamaniz icin yapmamaniz gerekenleri cumlenizin tecrube ettigi orneklerle dile getirecegim. 

Temsil misal, bir adam sizi adam sandi da herhangi bir konudaki bilginize (insan yaniliyor iste) ihtiyac duydu ve sizi telefonla aradi yahut cagimizin nimetlerini kullanip email yazdi. Bunun karsiliginda yapmaniz gereken sudur; oncelikle o kisiye bir karsilik verip, talebini, istegini alip, anladiginizi (burada yalan soyleyeceksiniz ama bu pembe yalan, gunah yazilmaz.) bildirip, sizi adam yerine koydugu icin tesekkur ediniz ve en kisa vakitte ihtiyaci olan bilgileri ona ulastiracaginizi soyleyiniz. O bilgilere sahip degilseniz, ki bu yuksek ihtimal, onu baska birine yonlendiriniz. Bu sizi kucultmez, bilhakis halen adam sanilirsiniz.

Veyahut, bir insan evladi, sizin firmanizi firma yerine koydu da is basvurusu yapti. Ki siz de biliyorsunuz ki, onun sigortasini yaptirmayi birakin, uc kurusa calistirmaktan baska hicbir sey vaat eden bir firma degilsiniz. Ama cesur insan evladi yine yanilmis ve size basvurmus. Bu noktada da bu yanlis anlamayi bozmamak icin, adama geri donup, oldu veya olmadi ya da karar vermek icin su kadar zamana ihtiyacimiz var deyin. Ve o zaman sonunda da kararinizi bildirin.

Ha, bunlari yaparken sakin kendinizi bir lutufta bulunuyor gibi hissetmeyin, bu sizin goreviniz, bulundugunuz yerin zorunlulugu, Allah'tan, cinlerden, kotu ruhlardan, babanin/ananin yaptigi gunahi oglu/kizi da ceker inancindan korkun hic olmadi. 
Vaktim yoktu, firsatim olmadi yalanini kendinize saklayin. Surada biz bizeyiz ve biliyoruz ki, sizin vaktinizin cogu internette gazete okumak, kizlarin fotografina bakmak (iki cins icin de gecerli bu), burnunuzu karistirmak, kredi karti borcunuzu hesaplamak, cevrenizdeki insanlara kendinizi nasil ispat edeceginizi dusunmekle ve fotograflarda gordugunuz kizlarin sacini basini nasil taklit edip, ona benzeyeceginizi (bu asla mumkun degil bir defa, unutun) hayal etmekle geciyor. 

Tam anlamayanlar, tekrar okusun dersimizi ve sorusu olanlar yazsin. Cevap veririm. Medeniyet gormus insanim.

Derslerimiz su an verdigim kararla her pazartesi aksaminda (niyet boyle fakat ben de sizler gibi kendini islah etmeye calisan bir mahlukum) yayinda olacaktir. Mumkunse kendinize bir defter edinin ve guzel guzel not edin. Gerci bu da bir medeniyet gostergesi ve o dersi halen islemediniz. En iyisi simdilik aklinizda tutun herseyi.

Ha, derslerimizde her daim hosgoru sahibi olun.  Malum, memleketimiz hosgorusu, misafirperverligi ve lokumuyla unludur. 

Dökme zülüflerin kaşın üstüne

Son bir haftadir hizmet sektorunde calismaktayim. 
Evde, gece gunduz bir yarisma icin calisan S. ve kamp arkadaslarinin yemek, temizlik ve her turlu ihtiyac destekcisiyim. 

Hazir destek, ihtiyac ve hizmet demisken 14 Martta baslayan ve 9 gun surecek olan Acik Radyo dinleyici destek projesi ozel yayinlarini da kacirmamanizi tavsiye ederim. 


Perşembe, Mart 12, 2009

The Sheltering Sky - Çölde Çay

Gecen gece, baslikta adi yazan filmi izledim. Epey bir zaman once, Almanya'ya ilk gittigim yillarda, bulundugum sehrin kutuphanesine dadanmis ve oradaki Turkce kitaplarin arasinda bulmustum bu filmin kitabini. Ne hikmetse oradaki kutuphanede bulup okudugum kitaplar halen en sevdigim kitaplar listesinde yeralanlar arasindadir. Kim yaptiysa, kutuphaneye alinacak turkce kitap secimini, kesin isten anlayan, akli basinda birisiymis. 

Kitap Paul Bowles'a ait. Film Bertolucci'nin. Belki ustunden uzun zaman gectigindendir ama kitap ve film bambaska hisler verdi bana. Kitap sanki mistik bir dunyada gezinirken, filmde ayaklar yere daha fazla basiyordu. Kitapta kahramanlarimiz Kit ve Port arasindaki sevgi beni cok carpmaz iken, filmde karsi konulamayacak kadar hissediliyordu. Ve Port'un  olumu... Kitabi okurken o sahne beni pek duygulandirmamisti ama filmi izlerken dayanamayip agladim. Cok etkileyici idi. Ayrica, yazarimiz Paul Bowles'da filmin bazi yerlerinde gorunup, baba baba laflar ediyor.

Ve Malkovich harika oynuyor. Muhtesem Bertolucci goruntulerini soylemeye bile gerek yok, hele onlar afrika collerindense. Ha, filmin muzikleri de pek guzeldi.

Salı, Mart 10, 2009

Hayat, yanina ayran ve tursu yakisan mercimekli kofte gibi olsa

Netekim sali pazarina gidemedim. Yagmur bir dakika bile boynunu bukup, durmadigindan dolayi!  Yine, heves ettigim bir seyi yapamamaktan dolayi mutsuz gecirdim ogleden sonrami. S. umutsuzlugun dibine vurmus ruh halimi biraz degistirir belki diye (sanirim) tum isini gucunu birakip, Edgar Allan Poe'dan iki kisa hikaye okudu bana. Birisi "Kuyu ve Sarkac" idi. Engizisyon mahkemesi tarafindan mahkum edilen birinin, infazini beklerken, tum kosullara ragmen icindeki kurtulus umudunu ve cabasini cok cok guzel anlatiyordu. Ki sonu hic fena bitmedi. 

Fakat bahsi gecen umut gelip benim basucuma konmadi bu hikayeden sonra. Madem oyle iste boyle deyip, markete gidip yesil sogan aldim ve mercimekli kofte yaptim. Yanina ayran ve kendi yapimim lahana tursusuyla yedim.

Sali pazari

Bugun sali pazarina gidecegim kismetse. Niyetliyim. Fakat yanima yoldas bulamadim. S. herzamanki gibi calismali! Zaten onunla zevkli olmaz pazar. Ben avare avare gezemem o varken. Biraz aceleci olmak, eve donup calismak gerek, deyip durur. Hava da hic pazara gitme havasi degil sansima. Ayrica pazarin yeni yeri (aralik ayindan beri sali pazari yeni bir yere tasindi) nerede onu da bilmiyorum. Eski pazar yerinin oralardan yeni yere giden servis varmis sanirim. Bakalim. Umarim bulurum. 

Pazara gitmeyi cok seviyorum. O yuzden bugun keyifle uyandim. 
Donunce anlatirim nasil gectigini.

Perşembe, Mart 05, 2009

Dun gecenin ruyalari

Bir denizdeyim. Ama sanki nehir gibi de. Kenardan kenardan bogazima kadar gelen sularin icinden yuruyorum. Elimde bir seyler var. Sanki koca bir deniz yatagi. Kilifi var. Icini bosaltip kilifini aliyorum yanima. 

Sonra evdeyim. Almanya'da, teyzemin evinde. Ucagim kalkacak, Turkiye'ye gelecegim. Vakit daralmis ama benim valizim hazir degil halen. Sigmayan bir seyler, unutulan bir seyler var hep. Daha deniz yataginin koca kilifi sigacak valize. Telasliyim. Sanki biraz da buruk kalbim.

Uzun bir yoldayim. Koca binalarin arasindan asmisim, gelmisim, daha da yolum var. kucaginda kizi olan bir baba var yolda. Bir sure, bulamadigim yolumu tarif ediyorlar bana. Benimle birlikte yuruyorlar. sonra baska yone dogru ayriliyor onlar. Tamam, yolun devamini ben bulurum diyorum onlara ama aslinda icimde korku da var, ya geri kalan yolu bulamazsam, diye.

Salı, Mart 03, 2009

Bu ilk miydi bebegim?

Dunden itibaren gozum acildi. Ilk defa dun okumaya basladigim Ihsan Oktay Anar'in Suskunlar'ini merakla ve hizla okuyorum. Kendime geldigimden beri evdeki diger hastaya bakmak ve mutfak isleriyle ugrasmakla mesgulum. Demin, firindan yeni cikan havuclu, zencefilli, cevizli, kuru kayisili kekimi yaninda mis gibi birer bardak cayla servis ettim. Evde S.'nin arkadaslari var. Yine bir yarismaya hazirlaniyorlar. Sonu malum! Onlar calisadursun, ben cayimi tazeleyip, koseme cekileyim ve Suskunlar'i okuyayim.


Pazar, Mart 01, 2009

Ferit, beni eve götür

Bir haftadir fena halde hastaydim. Bugun biraz kendime geldim. Hafta boyunca her ayaga kalkisimda baslikta yazan replik geldi aklima. Ince hastaligin pencesinde kivranan guzel Selma, ayri dunyalarin insani olan yasak aski Ferit ile deniz kenarinda ufak ufak yururler ve birden Selma'nin hastalikli gozleri devrilir, ayaginda derman kalmaz, sadece "Ferit beni eve gotur" kelimeleri dokulur, hasta titrek dudaklarindan. 


Cuma, Şubat 20, 2009

O is tamam

O isi halledip dondum Istanbul'a. Donerken bir miktar altin ve iki adet yuzukle yolladilar beni. Altinlari anneme biraktim, yuzukleri banyo dolabinin ustune. 

Biraz heyecanlandim oradayken. S.'e kahve vermedim mesela. Tepsidekilerin hepsini baskalarina dagitmisim cunku. Zaten pek komik, bol kahkahali bir isteme merasimi oldu. 

Sonraki gun annem, kizimin kiymetini bilin, diye agladi.

Dun gece Faye Dunaway'e oscar kazandiran Network filmini izledik. Cok guzel ve etkileyiciydi. Boyle televizyon karsiti bir filmin 1976'da cekilmesi de en az film kadar etkileyici.

Onceki gun !f film festivalindeki Turkiye'den kisa filmler gosterimine gittim.  Hepsi cok kotuydu. Kisa filmi, bes saniyeye iki kafa sigdirmak olarak dusunenler ve zaman kisa diye olmadik anda ve hizda sohbetlerin ortasina mesajlar kondurmak, sananlarin cektigi sabuklamalardi. Derli toplu, temiz goruntu almayi bile becerememisti cogu. Gosterim bitmeden ciktim salondan. Cok sinirlendigimden basima agri da girdi. Cilgin Durumcu'de yedigim et doner de dindirmedi basimin agrisini. 

Ne yazik ki ozensizlik her noktamiza sizmis durumda (kendimden biliyorum). Cogu isimiz gibi kisa filmlerimiz de cok ama cok ozensizdi. Gerci Ankara'da yine bir festival vesilesiyle Turkiye'den kisa filmler izlemistim ve hic fena degillerdi. Bu festivaldekileri kim secmis, ona da sastim.

Pazar, Şubat 08, 2009

Yolculuk

Annemlere gidiyorum bugun. Kahve pisirmeye :)

Perşembe, Şubat 05, 2009

Pizza!

Dun gece Ekmekcikiz'i okurken, yutkunmaktan ve agzimin sulanmasindan bir hal oldum ve simdi de bu aksam icin pizza yapiyorum. 
Misafir bile cagirdim. Umarim guzel olur.

Simdiden Ekmekcikiz'a tesekkurler :)

Cuma, Ocak 23, 2009

Yolum düştü köyünüzden geçmez olaydım

Allah sizi dusurmesin ama benim yolum Umraniye'ye dustu bugun. Ben omrumde boyle pislik, boyle cirkinlik gormedim. Korkunctu. Abartiyorsam ne olayim. Cirkin binalar, cirkin yollar, cirkin kaplamalar, cirkin tabelalar, mide bulandirici yazi karakterleri ve renkler... hersey cirkin... Bunu yapan insan olamaz denilen cinsten. Memleketimin heryerini bok goturur, bunu bilirim, sasirmamam lazim ama Umraniye ile hic bir yer yarisamaz diyorum. Bu kadar buyuk olcege yayilan bir cirkinlik ben henuz hicbir yerde gormemistim! 
En cok insanlarina kizdim. Cok kizdim hem de. Cunku bu pislik, cirkinlik halinin ne imkanlarla, ne parayla ne pulla ilgisi yok. Yollari masallah son model arabalarla doluydu. Bu tamamen insanlarin icinden gelen cirkinligin, aman bosverciligin urunu.  Bir goz ne gormelidir, nasil gormelidir? Iste bunun uzerine o kucuk beynini bir defa bile yormayan sefil insanlarin mekani Umraniye. Orada oturanlar bana kizmasin. Hatta isterlerse kizsinlar, ben onlara cok kizginim cunku.

Gecen radyoda bir programda vardi, sanirim Balat tarafinda bilmem kac yillarinda oturmus, cocuklugu gecmis bir hanimefendinin anilarini okuyordu programi yapan bey. Herkes gibi, aman Istanbul soyleydi, aman boyleydi, eskiden Balat'imiz, mahallemiz soyle muhtesemdi, diye basliyor anilar. Ama hanimefendiler ilerleyen yillarda o guzelim mahalledeki, cici bici evlerini kendilerini kandiran(!) bir muteahhite vermisler de, bir apartman diktirmisler, o mahalle dokusu da kaybolmus! Ya hanim, senin tek laf soylemeye, sizlanmaya hic hakkin yok, gecekondu diken adam bile senden daha masum. Sen ki bu igrenc sehirlesmeye kimbilir hangi cikarin icin izin verenlerdensin, yemisim ben senin hanimefendiligini.

Goruyorsunuz, nasil da kizginim!

Pazar, Ocak 18, 2009

Hrant İçin Adalet İçin 19 Ocak'ta, saat 3'te, aynı yerde

19 Ocak Pazartesi, 14.30-15.30
Yer: Agos gazetesi önü
Hrant'ın arkadaşları, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da Agos gazetesinin önünde toplanacak. “Bizler bu ülkenin vatandaşları olarak güvercin tedirginliğinde, gerçek failleri bulunmamış suikastlarla birarada yaşamak istemiyoruz. Bu akıl almaz cinayetten nefret üretmeyen onurlu kalabalıklar olarak, bebeklerden katil yaratan karanlığa ışık düşürmek için, ülkemizin aydınlık geleceğine sahip çıkmak için, büyük acımızın yükünü birlikte taşımak için, adalet için, barış için, kardeşlik için, Hrant Dink davasının mağdurları ve takipçileri olarak 19 Ocak Pazartesi günü bir kez daha buluşuyoruz. Din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi görüş farkı gözetmeden, halkların kardeşliğine inanan tüm yurttaşlar yan yana geliyoruz.”

Ben orada olacağım.

Cumartesi, Ocak 10, 2009

Yeni Ev

Yeni bir ev tuttuk. Guzel bir ev. Oldukca buyuk. Cok merkezi. Istanbul standartlarina gore temiz ve bakimli. Tarihi Yarimada'yi tamamen goren deniz manzarali. Hatta planladigim ev-ofis fikrine de epey uygun bir ev.

Kirasi bize gore cok fazla. Ama geldigimden beri oyle berbat evleri, oyle ucuk fiyatlara kakalamaya calisan kacik ev sahipleri ve emlakcilar gordum ki, tuttugumuz ev yanlis bir yanilsama da olsa ucuz geliyor bana. Ayrica, ahirda kuzu dogunca, cayirda otu bitermis, lafina olan inancimi burada tekrar atese verip, kararimiza olumlu bakmaya calisiyorum.

Evet, ev guzel. Haftaya tasiniyoruz. Ama hic esyamiz yok, birkac parca disinda. Simdi oturdugumuz ev esyali, o yuzden durum boyle. En acil is gorecek yatak, perde, sandalye gibi esyalarimiz bile yok. Keske ailelerimiz bu sehirde oturuyor olsaydi, ilk basta idare edecek kadar eski esya toparlarlardi bize.

Arkadaslarim, sartlar beni evlenmeye zorluyor. Bu kadar esya masrafinin altindan kalkmak icin, evlenmek ve ailelerden destek almak zorundayim. Ah, ne acizlik, degil mi? Kader dedikleri bu mu?

:)

Salı, Ocak 06, 2009

Bugun

Insankizina her daim bir iki adet iyi kiz arkadas lazim. Sevgiliymis, kocaymis bunlarin hepsi gun gelip yalan olabiliyor. Ama herhangi bir yandan tekmeyi yiyince, ilk olarak yine kiz arkadasinin yaninda solugu aliyorsun. Bu kiz arkadaslar, daha once tartismis, bagrismis, birbirini kiskanmis bile olsalar mevzu dertlesmeye gelince ana kucagindan farksiz oluyorlar.