Salı, Ekim 31, 2006

Mevlam ayrilik vermesin gökte ucan kusa Leyla`m

sayfada degisiklikler yapmaya karar verdim. iki gündür renkleri falan deniyorum. bu defa hosuma gitti gibi. ama halen su tepeye istedigim bir imaji koymayi ve profilime fotograf eklemeyi beceremedim (help kismindan faydalanmaya calismama ragmen). Sonra linklere de biseyler eklemek istiyorum. ne bileyim en azindan ziyaret ettigim sayfalar falan. herkes öyle yapmis. hatta benim blogum da var baskasinin sayfasinda. Aslinda zaten tek bir kisinin blogundaki linklerin arasinda varim.:) olsun en azindan varim bir yerlerde.
Neyse ben calismaya devam edeyim.

Bu arada su fotografi anlatayim, unutuyordum (ay kendim bile inanmadim buna ya neyse:)
Benim sevgili patronumun sevgilisiyle arasi limoni son bir haftadir. Bu is aslinda anlatilmasi zevkli bir konu da, ben daha bugün söz verdim patronuma bunu kimseye anlatmayacagima dair. Zavallim sanirim bugün arayi biraz düzeltti sevgilisiyle ve o yüzden bana karsi niyeyse mahcup gibi bisey oldu ve bana anlattiklarinin aramizda kalmasini rica etti. Ben de e tabiki dedim, ablama bile anlatmadim hic biseyi dedim, ki deniz günden güne tüm gelismeleri büyük bir ilgive alakayla takip ediyor sagolsun, ihmal etmiyor.:) Ama sanki sey gibi oldu, hani birinden borc para isterken ki ruh hali, eger karsidaki borc vermeyi kabul ederse girilen ruh hali ve alinan borcun ödenme günü geldigindeki ruh hali. tam da bu ücü birbirine acayip zittir ya. zavalli adamda bugün alinan borcu öderkenki ruh hali vardi. aslinda bu ruh halleri kafamda cok net ama daha ayrintili tarif etmeye calisirsam sanki sevimsiz bir tablo cikacak ortaya ve yakismayacak gibi bu benzetme patronuma. ama iste öyle gibiydi deyip kapatayim ve ana mevzuya geceyim.

Bizimki bu limoniligi biraz daha kirmak icin cicek göndermeye karar verdi persembe günü. ben de onlarin arasi düzeldigi icin benim mevzudan dislanmama hic icerlemedigimi, hatta bunu fark bile etmedigimi hissettirmek icin, o cicek paketinin icine daha önce gördügüm kalp seklindeki, kirmizi kapli minik cikolatalardan da serpistirmesinin pek güzel olacagi fikrini ortaya attim. o da tuttu fikri ve almaya gitti. fakat bulamamis. ki ben buna hic inanmiyorum, eminim arastirmadi, cünküm bana güvendi. ve bu görevi de netekim bana verdi. is cikisi gidip aldim ve sansima acilip kapatilmasi hic zor olmayan ve geride iz birakmayan paketten bir deniz e bir de bana tattirdiktan sonra fotograflarini cektim.

Cuma, Ekim 27, 2006

Cocorosie

Burasi tam almanya oldu, yani herkesin kafasinda almanya denilince canlanan klise görüntüden oldu burasi. E kötü mü oldu? Hic de degil. Cok güzel oldu. Almanya benim aklimda hep koyu yesildir. Koyu yesil ve yanina da koyu kahverengi. Ve simdi her yer öyle. Yagmur yagdi. Gerci kac gündür yagiyor ama minik minik. Fakat bu sabah farkettim ki, bu günlerdir ara ara devam eden minik minik yagmurlar sonunda bir güzel islatmayi basarmis tüm kenti. Her yer islak... catilar, agaclar, kuru yapraklar... ve o sebepten yesiller daha koyu yesil, kahverengiler daha koyu kahverengi. Her yer almanya olmus yani.

Ve simdi tam bu havada, tam bu renklerde, eve kapanip (ama illa ki yalniz basiniza, yoksa biraz sonra anlatacagim sebeplerden dolayi tehlikeli olabilir) pencere kenarindan disariyi izleyerek Cocorosie dinlemek kadar keyif verici bisey olamaz. Keyif dediysem, öyle neselenmeyi falan kastetmiyorum. Kendibasiniza kalip, düsündüklerinize, aklinizdan gecenlere, bunlarin daha önce neden aklinizdan gecmedigine, ya da bunlar aklinizdan gecerken neden aklinizdan gecmeyenleri yaptiginiza sasarak, kendi kendinizle sohbet edebilmenin keyfinden bahsediyorum. Iste bu sebepten illa ki yalniz olmalisiniz. Hele es kaza yaninizda akraniniz bir karsi cins varsa, o ruh haliyle adama asik oldugunuzu sanmaniz, hatta bir kac kaynasma hareketi yapmaniz kacinilmaz olacaktir. Bu olayi daha sonra, sarhostum, kendimde degildim gibi bir savunmayla savusturmaya calisacaginiz icin simdiden uyariyorum. Gereksiz, lüzumsuz yani. yalniz olun!

Sonbahar bitmeden, bu havalar gecmeden, mutlaka deneyin!

Pazartesi, Ekim 23, 2006

Iyi Bayramlar!!!

Herkese mutlu ve huzurlu daha nice bayramlar diliyorum.

Gerci bizim burada pek bayram havasi yok, herzamanki gibi is güc telasindayiz. E tatil de yok tabiki... Sadece bayramin ilk günü bir kac telefon görüsmesi ve bir iki mesaj atmadan ibaret bizim bayramimiz. Tek bayram aktivitemiz bu. En cok da tatil olayini kiskandim ben Türkiyedekilerin. Ama biz de Noel de iyi tatil yapacagiz sankimmmm:)

Amaaaa... amaaaa, tüm bu alman caydirici politikasina karsin, teyzemle bir olup, tüm cumartesimizi harcamayi göze alarak bayram tatlisi actik biz. Hatta hizimizi alamayip yanina bir de manti actik...
Tekrar mutlu bayramlar.

Perşembe, Ekim 12, 2006

Tarihte bugün

Kluge und mutige Entscheidung
Die Zeit gazetesi haberi böyle duyurdu (akillica ve cesurca bir karar)


Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülünü aldi.
Cok gurur verici bir ödül bu, hem onun icin hem de onu seven biz okurlari icin.

Mutlu oldum..:)

Çarşamba, Ekim 11, 2006

'Müzakere süreci dar bir korse gibi'


Bugün türkiyeden aldigim korseyi takip geldim ise ve bu laf geldi aklima. Avusturyali (emin degilim) bir bakan mi ne söylemisti bunu. bizim memleketin süreciyle ilgili.

Benim burada tatli bir teyzem var. Ilk almanyaya geldigimde onun evinde 1 yil kadar yasamistim. Simdilerde kendi evim oldugu icin, genelde haftasonlari gidiyorum ona (bu arada gecen haftasonu cok güzel bir kek yaptim teyzeme, pek sever o böyle seyleri. Aslinda onun "böyle seyler" dedigim seylere bakisi pek karisiktir. Anlatabilmem icin coook düsünmem lazim üstüne. Ama denerim belki bir gün) Teyzeme gittigimizde genelde mutfakta masada otururuz. Benim sayili ictigim sigaralardan birisini yakarim onun mutfaginda. O da yakar bir tane. orada digerleri varsa onlarda yakar bir tane. Cünkü keyifli ama bir okadar da sürekli tekrarlanan bir sohbet baslar o masada. Hal hatir sorulur karsilikli, is yorgunlugumuz anlatilir, varsa agrilarimiz siralanir. Ikinci tema "Türkiyeden kimseyle konustunuz mu, haber var mi?" sorusuyla baslar. Sonra da sirayla anilir Türkiyedekiler. Teyzem iclenir bazen, "türkiyeye gidecegim, yetti artik 30 yildir bu calisma" der. Iki dakika sonra "Türkiye rezillik, bak bizimkilerin haline, orada yasanmaz, ne isim var orada, cocuklarim da dönmez zaten. Bu ay bilmem kime biraz harclik mi göndersem acaba?" der. Dedigim gibi, teyzem gider gelir kararlari arasinda.

Lafi uzattim yine. Böyle bir mutfak masasi sohbetinde teyzem bana "ileride cocuk falan dogurursan, dogumdan sonra belini güzel bir bezle siki siki sar, biz eskiden öyle yapardik, o yüzden hic karnimiz kalmadi o dogumlardan sonra" demisti. Tabiki teyzem bez derken ben bunu günümüz sartlarinda muadili olan korse olarak algiliyorum ve hemen tepemde bir isik yaniyor. Ben hep söylenirim belim kalin diye, ya niye bir korse almiyorum ben!!!

Ve aldim tabiki. Ama büyük :( Türkiyede kücük beden (34) beden icin bel korsesi(bu yazi boyunca sadece Bel Korsesinden bahsediyorum ben, diger korselerden degil) bulamadim, 38 aldim bende! E sabirsiz, hemen düsündügüm istedigim oldun, ne sekilde olursa olsun diye düsünürsem böyle olur. Hatta ilginci, ayni bedenden anneme de aldim. yani annemle ayni bedeniz.:)

Eskiden ne kadar yayginmis korse takmak, taa 1600 lerden beri var sanirim bu özel aksesuar. hatta kadinsi görünmenin en önemli aksesuari oymus sanirim. Gerci erkekler de takiyormus, ki eski resimlere baktigimizda bu anlasiliyor hemen vücutlarinin formundan. Ama simdi ya özel bir gecede, sik bir elbise altina kullanilir ya da bir fetis objesi. Ama söylemeliyim ki fetis objesi olacka kadar da var yani. Vücudu öyle bir forma sokuyor ki, bel incecik, gögüsler yukari dogru ve dolgun
.. yani bilmiyorum, hic fena degil:)

Ama cok saglikli degil sanirim bel korsesini uzun süre kullanmak. Ic organlarda rahatsizliga sebep olabiliyormus. Ama ben hayrani oldugum Betty Boop gibi olmak istiyorum yaaaaa...:)

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Sen cok yasa, Ersun Hoca!!! :)

Ersun Yanal`in milli takimin basinda oldugu zamanlari hatirliyorum. Sinirim tepeme cikardi o zamanlar Ersun Yanal`la ilgili bos beyinlilerin yorumlarini tvlerde duydukca. Ve simdi ayni Ersun Hoca sampiyonluga kosuyormus!! Acaba nasil yorumlar(!) yapiyor simdi ayni bos beyinliler? Sevgilimin yanindan ayrildigimdan beri, pek spor programlarini izleyemiyordum ama artik tekrar ilgimi cekmeye basladi. Ne de olsa Ersun Hoca sahnelerde yine. :) Cok mutlu oldum ya!! Ben biliyordum o adamin farkli oldugunu. ilgilenenler icin radikal gazetesinde yayinlanan Ersun Yanal mülakatini tavsiye ederim. Ben hep iddia ediyordum ve sevgilim de bugün bu mülakatlari okuduktan sonra söyledi. Bu adam, sasilacak (Türkiye Futbol camiasindaki adamlardan beklenmeyecek kadar) akli basinda konusuyor diye.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=200959

Cumartesi, Ekim 07, 2006

internette iletisim cok zor


evet, internette iletisim cok zor. maalesef. hep bir seyler eksik kaliyor, konusurken, sohbet ederken. Mimik eksik diye düsünürdüm önceleri, fikrinizi söylerken yüzünüzde gezinen o mimikle, söylemedikleriniz de anlasilir cünkü. ya da söylediginiz, söylemek istediginiz daha dogru anlasilir, yanlis anlasilmaya daha az müsaittir, mimiklerle desteklenen bir söylem.

Ama yok, sadece bu degil eksik olan, tanimiyorsunuz ki kimseyi, görmeden dokunmadan, sesini duymadan, kendinizce tanidiginizi düsündügünüz ortak yönlerimiz var ne güzel diye heyecanlandiginiz, "etrafimda bunlardan yok ama bak dünyanin bir yerinde var iste" diye karsilastiginiza sevindiginiz insanlari aslinda hic tanimiyorsunuz. Bunu ilk farkettigi anda, aslinda onu ya da onlari hic tanimadigini farkettigi anda insan ayni cocuk gibi kacip, apartman boslugunda soguk merdivenlerde oturup tüm ev ahalisine küsmüs gibi oluyor. ben öyle oluyorum ya da. Ama mutlaka bir baska cocuk gelip, elindeki sekeri uzatip sizi disariya oyuna cagiriyor. Iste zaten hep bu ihtimal icin yasanamaz mi. Ve hep gerceklesir bu. Elinde seker olan bir baska cocuk gelir ve sizi o soguk apartman boslugundan cikarir.

Yukaridaki resim cok güzel. Van Gogh un kardesi Leo ya yazgidi mektuplari okuduktan sonra resimlerine cok daha farkli bakar oldum. Hic haketmedigi bir hayati yasamis bence o. Resimlerini her gördügümde icim tekrar burkuluyor.

Pazartesi, Ekim 02, 2006

cok durgun bir gündü

simdi niyeyse, günün bitmesine 2,5 saat kala bu günün böyle oldugunu hissettim. Durgun ama güzel bir gündü bugün. Hava yagmurluydu, " almanyadan ne beklenir ki?" diyebilirsiniz icinizden, ki ben de buna sinir oluyorum. Cünkü hic de öyle hic günes olmayan bir yer degil ki almanya. Galiba türkiyedeki arkadaslarimin "ya almanyada nasil yasiyorsun, igrenc bir yer orasi bence, dillleri berbat, hem hic günes dogmayan bir yerde yasanir miiiiiiii, ben hayatta yasayamam günessizzzzz (bööö!!!))" gibi laflarindan dolayi bu konuda yaram var benim. Ama bu bahar öyle sicak ve güzeldi ki almanyada. sevgilimin istanbulda soguktan kici donar da beni sayiklarken ben burada yaniyor, geceyi sevgilimden ayri gecirdigime sükrediyordum, düsünün yani nasil da sicak! son tatil dönüsümden beri bu, bende tam takinti oldu zaten, buradaki havaya bakiyorum sonra msn den türkiyedeki havayi soruyorum bir arkadasima ve her seferinde söyle rahat bir soluk aliyorum. Yok, utanacak bir durumda degiliz halen hava yarisinda diye. Neyse iste hava yagmurluydu bugün, ben 7,5 saat boyunca is yerinde masamin basindan, 1 defa tuvalete gitmek, iki defa cay almak, 3 -5 defa da diger arkadaslarin sorularina ve yardim taleplerine cevap vermek icin onlarin masasina gitmek disinda, hic kalkmadim aksama kadar. Ama ara ara dönüp arkamdaki pencereden baktim yagmurlu havaya, güzeldi. Ama eve geldim ve cok sikildim ya... simdi eskiden calistigim, mutfaginda mezeler hazirladigim bara, bir seyler icmeye gidiyorum, sanirim en dogru karari aldim, evde kös kös oturmaktansa. planim da söyle; bir votka lemon, iki tequila. ardindan cakirkeyf bir halde, mis gibi yagmurlu havada, islak kaldirimlarda, minik minik bacaklarimla yürüye yürüye gelir evime, zaten daginik olan yatagimin icine sivisir, süper bir uyku cekerim. ohhh.
yarin burada resmi tatil, herkes tatil yapacak, her yer kapali ama ben calisacagim! olsun... hic canim sikilmiyor buna. durmaktan sikiliyorum tam tersine bu siralar.