Salı, Kasım 20, 2007

Balıklar deryaya da hasret, carka döner göl icinde

Ben bunlari izledim son günlerde:
Prenses Mononoke (Hayao Miyazaki-1997)
Yasamin Kiyisinda (Fatih Akin-2007)

Fena degil. Tipik Fatih Akin kliseleri mevcut. Sevdiginin pesinden ya da zorunluluktan ya da baska baglayici bir duygudan dolayi yola cikanlar, inat, dedigini yapan, gelecek zararlardan kendini sakinmayan, sakinamayan kadinlar var yine. Fatih Akin`in samimiyetinden dolayi diger filmleri gibi keyifli bir film.

Die Mitte/The Center (Stanislaw Mucha-2004)
Cok eglenceli bir belgesel film. Sevgili yönetmenimiz kücük ekibiyle birlikte avrupanin merkezini ariyor, avrupa boyunca. Bu arayislar sonunda bir cok belgelenmis, tarihte bahsedilmis, papa tarafindan ziyaret edilmis merkez cikiyor ortaya. Avrupa`nin merkezinde yasadiklarini söyleyip, bununla bir yandan gurur duyan, bir yandan da hayatlarindan bezmis insanlarin halleri görülmeye deger. Röportajlar genellikle spontan ve bu yüzden de cok komik.

Voyage dans la lune/A trip to the moon ( Georges Méliès-1902)
Kendisi bilim kurgu film tarihimizin en yaslisi oluyor. Ilk sinema teknikleri bu yönetmenimiz sayesinde kesfediliyor. Bir takim efektler, montaj,... Yönetmenimiz, döneminde bir tiyatro oyuncusu ve sinirbaz ayrica. Bu filmden sonra kimbilir ne is yapmis, ne havalar atmistir.




Metropolis (Fritz Lang-1927)
Cok etkileyici sahneleri mevcut, cekildigi dönem göz önüne alinirsa sasirtacak derecede bile diyebiliriz. Endüstrilesme ve insanlar üzerindeki etkisine tepkisini dile getirirken kullandigi bir cok efekt ya da teknoloji, makina, robot örneklerinin cogunu, kendisinden onlarca yil sonra cekilmis bir cok bilim kurgu filminde görebiliriz. Kendisi bilim kurgu filmlerinin sekil semal anasidir.



Fahrenheit 451 (François Truffaut-1966)

Harika, mutlaka izlenmesi, arsivde bulunmasi gereken bir bilim kurgu filmi. Elbette ki naif, alik yanlari da mevcut.
Disütopik hikayesi, insanüstü ya da normal insan olmayan canlilari, zaman zaman geriye dogru giden teknolojisi ile iyi bir bilim kurgu filmi. Televizyonun ve televizyona her zaman esas parayi kazandiran seri/dizi programlarinin sinemaya vurdugu büyük darbenin akabinde cekiliyor bu film.

Diktatörlük, egemenligini sürdürmek icin, insanlari tek model yapip bireyselligi ve kisisel özellikleri yok saymaktadir. Bunlari yapabilmek icin kullandigi stratejik yöntem ise televizyon, uyusturucu/ilac bagimliligi ve korkudur. Fakat, diktatörlügün en büyük savasi kitaplara karsidir. Filmdeki itfaye ekibi gelen ihbarlar ve aramalar üstüne gittikleri evlerde bulduklari kitaplari yakarlar (amaci atesi söndürmek olan bir kurum tam tersini yapiyor!) Devlet, böylece insanlarin kültürel hafizasini yoketmeyi amaclamakladir. Film fransiz yapimi olmasina ragmen, yakilanlar tabii ki sadece fransadan degildir, tam tersi tüm dünyadan eserler vardir. Yanan, dünyanin hafizasi, kültürü, aldigi yolun ispati, gelecegin derslerini, yollarini gösterecek kitaplardir.

Disütopya kendini insanlarin hayatinda özellikle kadinlar üzerinde gösterir. Kadinlar, hafizalari cok zayif, duygusuz, dinlemeyi bilmeyen, ilac bagimlisi, kisiliklerini televizyondaki dizi/programlardan kopyalayan canlilardir. Burada bu kadinlari da birer Alien yani baska dünyadan gelen canlilar olarak görebiliriz.

Elbette ki, her seye ragmen kitap okuyan ve sisteme karsi gelenler de vardir. Orasini da siz izleyin artik.

Ha, unutmadan, filmin basinda, ekibin, oyuncularin, yönetmenin isimleri ekrana yazi olarak degil de ses olarak geliyor. Birisi isimleri ve görevleri okuyor. Kitaplar ve okumak yasak ya!

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Die Mitte ve Yasamin Kiyisinda haris, digerlerini seyrettim ben! Cok cok sevdigim filmler!!!

www.elifsavas.com/blog

teyzenteyfik dedi ki...

Elif,
Die Mitte`yi de seversin sen eminim ki.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Fahrenheit 451 hala guncelligini koruyor bence...Baska yontemlerle insanlarin bellekleri manipule ediliyor. Baska bir boyutta kitapYakma kampanyasi var...

teyzenteyfik dedi ki...

Elestirel Günlük,
evet, haklisin. Bu konu hep güncel olacak gibime geliyor benim.