Dün dersten aksam 9 da geldim. Dün gece 2.30 a kadar bu sabah erkenden baslayacak ders icin hazirlamam gereken sunumla ugrastim. Simdi evdeyim. Kendimde degilim. Cok uykum var. Yarim saat sonra baska ders var. Bir saattir yatakta kivranmam sonuc verseydi ve uyumus olsaydim kalkip derse gidecektim ama hem uyuyamiyor hem de derse gidecek gücü bulamiyorum kendimde. Biraz daha gözlerim yansin, kasinsin, sizlasin diye yaziyorum simdi bunlari da. Belki faydasi olur uyumama. Aksam da bir dersim var. Bugün haftanin en dolu günü. Aksamki dersim cok ilginc aslinda. Secmeli ders. Bir ögrenci televizyonu kuruyoruz. Gerekli tüm teknik malzemeler gecen yildan temin edilmis. Simdi ne tür programlar yapabiliriz, nasil yapariz gibi konular üzerinde tartisiyoruz. Önümüzdeki aydan itibaren teknik uygulamaya gececegiz. Cekim yapma, kesme, bicme gibi. Eylül 2007 de yayina baslayacagiz. Ayrica radyo ve televizyonda programlar yapan bir adam gelip bize sunuculuk falan filan gibi dersler verecekmis. Kamera arkasi tercihimdir. Birazdan baslayacak derse gidemezsem ve buna ragmen uyuyamazsam vicdan azabindan ölürüm ben. Ya sev ya öldür beni. Hem sen tanrı mısın beni öldürdün, Esime dostuma beni güldürdün!
"Annem beyaz mobilya isterdi hep, onun icin yatak odasi takimimi beyaz aldim" demisti, bir yil önce annesinin cenazesinde, annesinden geri kalan anilari yari bilincsiz anlatirken. Annesinin, anneannesinin cenazesinde benzer bir halde dedikleri geldi aklima "ahh, annem bana cok düskün degildi ama ben simdi cok garip kaldim"
Annesi hakkinda ne diger kardesleri ne de anneannesi pek bir sey bilmezdi. Bildiklerine de inanmazlardi. Nasil yasardi, yasami hakkinda anlattiklari dogru muydu, 18 yasinda evlendirildigi 9 cocuklu (yarisi kendisinden büyüktü bu cocuklarin ve kendisinin de 2 kizi olacakti bu evlilikten) adamla rahat miydi gercekten de? Babasinin istegiyle gündeme gelen bu evlilige karsi cikisi, sonra birden evlilige razi olusu, hatta babasinin israrina ragmen vazgecmeyisinin nedenini bile bilmezlerdi. Kimbilir ne kirginliklar, umutsuzluklar sebep olmustu bu razi olusa.
Herkes onun, beyaz mobilya seven annesine kizardi. Niye dogrulari anlatmiyordu kardeslerine ya da annesine, niye hep o bes para etmez kocasini, üvey cocuklarini savunup, onlari övüp duruyordu?
Bir defa beni aramisti annesi. Yeni tasindigim evin telefonunu nereden bulmustu bilmiyorum. Demek ki annemden almisti bir ara, beni aramak icin. "annene ulasamiyorum, biriyle konusamazsam deli olacagim, beni kurtarsinlar artik" diye baslamisti aglayarak anlatmaya. Ev kalabalikti, gelen telefon sasirticiydi. Sacma sapan cümlelerle sakinlestirmeye calistim onu. Telefonu kapatir kapatmaz annemi cep telefonundan aradim, anlattim, aglamaya basladi o da.
Evet, artik gercekleri anlatiyordu bize. Hepimizin bekledigi buydu sanki. Agirlasmis bir seker hastaligi, iyilesmeyen ayak yaralari, artik görmeyen gözler ve son günlerinde kapanan bilinc bekliyordu bizi bir de.
Birisi bana Origami kitabi hediye etse, yaninda renkli kagitlarla birlikte. Piknige gitsek, piknik yerinde betondan masa ve banklar olsa, üstüne gölge düsse. Ben orada origami yapsam. Haslanmis misir alip yesek. Hatta ikiser tane yesek.
Teyzem aradi demin. Türkiyedeki akrabalardan birisinin tek oglu nisanlanmis! Amanin. Ama kiz cok siskoymus. Neredeyse benim sisman diger teyzemin iki katiymis rivayete göre, amanin. Gülüsüyoruz. Anaa oglanin bacilari(galiba 6 tane ve bu dis görünüs mevzularinda biraz burnu havada tiplerdi bunlar) dayanamaz buna, bozarlar valla nisani diyoruz. Kikirdiyoruz. Sonra ben toparliyorum ilk kendimi, ya teyze, ne önemi var ki, zaten oglan da kel artik, gecen yaz gördüm sac falan kalmamisti diyorum. Savunmaya, düsünmeye bak! Teyzem aliyor sazi, tabii ki canim, ne önemi var, seviyorlarsa yeter, mutlu olsunlar yeter caniiiim diyor. Sonra, bu laflari söyleyen teyzemin daha gecen yil oglunun evlenmek istedigi kizla tanistiginda söylediklerini hatirliyorum "hayatta olmaz, cok zayif ve kisa bu kiz! benim oglum dalyan gibi, olmaz, oglanin altinda ezilir gider bu, bu evlilik olmaz da olmaz!" Velhasil, olmadi o is.
Saat aksam altiya geliyor. Gün hala günesli ve sicak. Kampüs bos neredeyse. Bankta oturmus bir kiz arkadasimi bekliyorum. Orada bulusacaktik. Orada bir toplanti olacakti, yabanci ögrencilerle ilgili, tek bildigim bu. Ama kapi kapali halen. Tam bir bucuk saat bekliyorum bankta oturmus. Iki kisi daha geliyor. Bekliyorlar. Onlar ne beklediklerini biliyor ama ben bilmiyorum. Eger arkadasim gelmezse ben ne icin bekledim sorusunun cevabini bilmiyorum. Kapi aciliyor. Elinde tepsisiyle, geleneksel yemegiyle farkli irklardan insanlar gelmeye basliyor. Giriyorum iceri ben de. Ne yapsam ki? Burada ne var aslinda onu da bilmiyorum. Sonra diyorum ki, birak, sadece bir gecen gidecek. Ne var ki bir gecede? Bar hazirlaniyor, icecekler tasiniyor. Bir bira istiyorum. Oldukca ucuz fiyatlar. Disari cikiyorum yeni tanistigim bir kizla. Kapida birami iciyorum. Halen günesli ve sicak. Herkes gülümsüyor. Sanki deniz kenarindayiz, tatildeyiz, aslinda bikinilerle dolasiyoruz, kumlar ayagimizi yakiyor. Müzik ne güzel.
Konusuyorlar, iciyorlar, gülüyorlar, anlamadigim dillerde konusmalar geciyor. Bazen ingilizce bazen almanca sohbete katiliyorum ama bana soru soruldukca cevap vermekten ileri gitmiyorum. "Adin ne, seni gece saat 10 ile 11 arasinda barda calismak icin yaziyorum, tamam mi?" diyor. bakiyorum yüzüne, "tamam, olur" diyorum. Bir bira daha istiyorum. Acik büfe acildi. Sece sece kendime uygun bir seyler buluyorum. Meksikalilarin getirdigi sosa, amerikalilarin getirdigi tostlardan banip yiyorum. Bir de güzel bir misir salatasi var, kim getirdi acaba?
Kapiya cikiyorum, hala günesli, sicak. Disarisi iceriden daha kalabalik. Onlarca yeni isim ögreniyorum, hepsini saniyesinde unutuyorum. Bekledigim kiz arkadasim geliyor. Özür diliyor. "Hic önemli degil" diyorum. "Hadi cikalim, konsere gidecegiz daha" diyor. Bara yaklasiyorum, bir bira daha istiyorum. "ben calisamam, gitmeliyim" diyorum. "hey, hic dert degil" diyorlar.
Bakmayin siz bana, ne dedigimi bildigimden konusmuyorum. Dert edecek, tasa edecek, gerilecek hic bir halt yok meydanda, bunu biliyorum. Ama kalbim minik bir sikintiya bile böyle tepki veriyor. Daraliyor, hemen cözülsün, olsun bitsin istiyor. Ben de onun elinden cekiyorum. Sabirsiz, cok sabirsiz. Sanki bunlari bitirip onu bekleyen baska türlü seylere gidecek. Acelesi var. Ama yok ki baska türlü bir sey de. Cocukluk bu yaptigim.
Hafif gülümseyerek arka tarafa, kiyiya bakiyorum ve hizlica yüzüyorum, aciliyorum. Birazcik, cok degil, belki ayagim yine de yere degecek kadar, ama o an da üstümdeki anormallige ragmen, iyi yüzemedigimi unutmuyor, cok ileri gitmiyorum. Arkamda birisi var, sakalli, yasli bir adam. Sonra aniden, tekrar, yüzmeye baslamadan önceki gibi oluyorum. Halsiz ve bilincim kapanir gibi. Sanki suyun icinde bayilacagim. Paniklemeye basliyorum. Bogulacagim ben orada. Sakalli adam endiseyle beni izliyor."Elimi tutar misiniz, lütfen" diyorum. Tam anlamiyor beni. Cünkü sesim de gidip geliyor, cok ciliz sesim. Tekrarliyorum "Elimi tutar misiniz, lütfen". Elimi tutuyor ve beni kurtariyor.
O adam benim Prof.lardan biriydi sanirim. Bu bir rüya ben bir yay burcu. Ondan mi ben böyle gerginim hep?
Isvicrede yasayan almanlar icin entegrasyon programlari varmis. Bugün sabah sinifta bir kiz (Izledigi 10 filmin her birinden bir mimik ve jest kapip onlari 14 yasindan beri kullandigi icin bu havasini kendi hali sanan bir tip bu. Cok sevimsiz mimikleri var, alaysi, ukalaca ve aptalligini dile getirircesine. Sinir oldum da kiza camur atmiyorum, olan bu gercekten de. Güvenin bana.) kendi tecrübelerinden yola cikarak alaysi bir sekilde bunu anlatti. Böyle bir seyin varligini duyunca ya da bu duruma maruz kalinca nasil da sasirmis, halen de gecmemis saskinligi! Demis ki yetkili kadina "hey, ben irakli ya da polonyali miyim ya da ne bileyim nereli miyim, Hallo!!! ben almanim, biz komsuyuz!" demis. Olacak sey mi bu, onu nasil bu duruma düsürürler ki! Bu alman kizimiz kendini demek ki göcmen ya da mülteci konumunda görmek istemiyor. Bu ona nasil da rahatsiz edici geliyor. Göcmen ya da mültecilere bakis acisindan olabilir bu.
Baskalari da bir baska ülkede göcmen ya da mülteci olabilmek icin neleri göze aliyor.
"Yabancı uyruklu bir grubun İran'dan Türkiye'ye gireceği ihbarını alan jandarma, Van kırsalında 40 Afganistan, 145 Pakistan, 42 Bangladeş ve bir Irak uyruklu 227 kişiyi buldu. Kaçaklar İran'dan yola çıkıp üç gün yürümüş, 3 bin 400 rakımlı Yiğit Dağı bölgesini geçerken yedi arkadaşları donarak ölmüştü." Bu haber Radikalden.
Bir dişi ne kadar güclü degil mi? Dün izledigim, fotografini buraya yerlestirdigim filmde de öyleydi. Stranger than Paradise bir Jim Jarmush filmi. Hayat basittir, siradandir. Ama bir gün en siradanindan bir dişi gelir ve o hayata dahil olur. Ve hayat degisir artik. Aslinda hayat yine basittir, yine siradandir ama mutluluk duygusu vardir artik. O disi icin bir seyler yapma, onu mutlu etme, böylelikle ona yaklasma istegi. Dişinin elleri, evin icinde salinisi, mimikleri, jestleri... Bir hayati degistirir.