Pazar, Aralık 02, 2007

Alkol, uyusturucu bagimlilari ve psikolojik problemleri olanlarin kaldigi bir hastane. Kücük kafeteryadan 2 paket sigara alip, yanimizda getirdigimiz yemek posetinin icine atiyoruz. Disariya cikip, gidecegimiz binaya dogru yöneliyoruz. Bir kadin, saci basi darmadaginik, yaslica bir kadin yaklasiyor "deli bunlarin hepsi, hepsi salak bu insanlarin degil mi?" diyerek atliyor önümüze. Ürküyorum biraz.

Kapinin ziline basiyoruz, görevli, hastalarin cikmasina izin verilmeyen kapiyi aciyor icerden. Yukari cikiyoruz. Disarida gördügüm kadinin daha genc versiyonu, yöneldigimiz odada kalan kisinin odada olmadigini, hemen gelecegini söylüyor ve ona haber vermeye gidiyor.


O geliyor. Saclari kazinmis. Gülümsüyor. Babasinin yaninda hic tanimadigi beni görünce hafif utaniyor ama gülümsüyor hep, güzel dislerini göstererek. Iri, hem cok dolu, hem de bombos bakan gözleri, ne güzel bir yüzü var. Utaniyor halinden biraz. Babasi ona ögütler verdikce bana bakip gülümsüyor. Ah, bu babalar, sen beni anlarsin, der gibi. Orali olmamaya, babasi internet icin cebindeki bozuk paralari onun eline tutustuturken yüzüne bakmamaya calisiyorum. Ama bu ilginc tecrübeden bir seyler almak, onun nerde oldugunu anlamak icin dikkatle suratina, gözlerine bakmaktan da alikoyamiyorum kendimi.


Cok az konustu, babasinin her dedigine gülümseyerek, dikkatle ama sanki gecistiriyormus gibi de, tamam, peki deyip, dolu dolu bir gülümsemeyle cevap verdi. Benden utandi.


Gidis yolu boyunca ona kizan babasi, sanki onu orada birakmak istemedi, sanki sarilmak istedi ama onun yerine sirtina bir iki defa vurdu.


Dönüs yolunda direksiyona bir iki defa vurdu, bak nasil güzel, babayigit bir cocuk, kiyamiyorum onu orada öyle görmeye ama inancim da kalmadi artik ona, düzelmeyecek hic, dedi. Okudugu zamanlarda birak okulunu, yasadigi bölgenin bile birincisiymis, söylemis, böyleymis... Anlatti durdu.


24 yasinda, bir akil hastanesinde kapali tutulan, soguklari burada gecireyim, havalar isinsin, eski hayatima nasil olsa dönerim, diye düsünen bir genc.


Ne güzeldi yüzü. Cildi cok baskaydi, sari miydi, yesil miydi, renksiz miydi, tarif edemedim kendime de.



17 yorum:

Bambi dedi ki...

huzunlu bir hikaye :((( herkesin kendine gore dusunceleri ve nedenleri vardir herhalde ....

Adsız dedi ki...

Yıllar önce bloglar yeni yeni kurulmaya başladığı dönemde bir blog denemesi yapmak istemis ve bir yazımda, sigaranın zararlarını anlatmak isterken, sigara ile esrar karşılaştırması yapmıştım. Özetle nikotinin vücutta fizyolojik, esrarın ise psikolojik bağımlılık yaptığı şeklindeydi. Amacım sigaranın esrardan bile kötü bir alışkanlık olduğunu örnekleri ile vurgulamak idi. Fakat sonra şifrelerini ve nasıl bağlandığımı bile unuttuğum bu blog'un bu yazısının yorum bölümü uyuşturucu kullananların kalesine dönüşmüş. Herkez birşeyler yazıyor. İlk blog denemem bozgun olmuştu.
Psikolojik ya da fizyolojik farketmiyor, her ne olursa olsun bağımlılık seviyesinde seyretmesi herzaman çok kötü.
Sevgiler,
Ahmet

Eleştirel Günlük dedi ki...

Evet huzunlu bir hikaye. Huzunlu kilan ne? Bir suru faktor sayilabilir kuskusuz. Yalin anlatim ve gozlemin onemi inkar edilemez. Ama ben kendimize yonelip bizden yana olan faktorden sozetmek istiyorum. Akil Hastanesini hala trajik goruyoruz belki. Trajik gormemeli mi? Ondan da emin degilim. (Sarki da cok etkiliymis..Daha yeni biti..Ne diyor? Neyi anlatiyor sarki?)Yani dialize bagli bir hasta olsaydi o genc insan belki uzulurduk (hani o hergun bol bol kullandigimiz uzulmeden sozediyorum) hepsi o kadar. Ama mesele mental rahatsizlik (bu kacinci parantez? rahatsizlik terimi bile rahatsiz edici. belki mental uyumsuzluk diyelim bence) olunca hikaye derin bir uzuntuyu de asip huzune donusuyor...Problem bizde de bence...Stigmalardan kurtulamamis bizde de..

teyzenteyfik dedi ki...

Bambi,
evet, h�z�nl� hikaye.
G�rd�g�mden beri bakislari aklimdan gitmiyor.

teyzenteyfik dedi ki...

Sofra,
evet, bagimlilik ve bagimliligindan rahatsiz olmamak, onu degistirmek istememek ya da degistirememek cok kötü.

Ama yemekten sonra bir sigara da fena olmuyor hani:)

endiseliperi dedi ki...

şimdi hatırladım: ben de bir yakınımı (eski eşimi)öyle bir hastanede ziyaret ettim. çocuk görsün diye babasını. hastane bahçesinde çamlar vardı ve bir sürü neşeli akraba da toplanmıştı, çocuk hastaneye geldiğinin bile ayırdına varmadı, iyi oldu. babası, doktorlarla dalga geçiyordu, sevmiyordu onları ve bir sürü neşeli hikaye anlatıyordu. sanki hasta değil de gözlemci olarak gelmiş bir gazeteci gibiydi. bir otel konforuna sahipti orada neredeyse. bakıştık mı? bakıştık. ben gözlerimi kaçırmadım hiç, her şey normalmiş gibi olağanüstü durumları çiğleştirmekte üstüme yoktur. anın baskısı çok olur bende, ertelerim her şeyi sonraya. ama o kaçırıyordu bakışını. sanki durumunu, koca olarak "eski" olmasında gözlerimde bir haklılık bakışı yakalayacağını sanıyordu. belki. belki de değil. çünkü hiç ucuz sözlerle suçlamadık birbirimizi, tüm insanlık hallerini test etmiş bir ilişki geçirmiş olarak. ya da her tür acıma, anıştırma, paylaşma gibi mesafeleri kısaltan şeyleri pek istemiyorduk. neyse. ne hüzünlü oldu şimdi hatırlamak o günü.

ben çok beğenerek okudum senin hikayeni. hiç bir şey de ima etmiyor. çok tarafsız. eline sağlık.

teyzenteyfik dedi ki...

Elestirel Günlük,

Sevgili cocuklar,
ben yastiktan gelen sesim.
sizin icin bir seyler getirdim, onu gögsümden kopardim.
Bu kalple gücüm var, gözkapaklariniza santaj yapabilecek.
Yeni gün dogana, gökkubbe aydinlanana kadar sarki söylerim.
Kalbim yaniyor.

Seytanlar, ruhlar, siyah periler
Onlar size geceyarilari, bodrumdaki kuyulardan gelir, yataginizin altindan sizi görürler.
Kalbim yaniyor

diye devam eden bir Rammstein sarkisiydi. Adi, Mein Herz brennt. Cevirisi pek iyi olmadi ya da ben beceremedim.

Hüzünlü olmasinin nedenini ben de pek cözemedim. Benim gibi olmasi mi gerekirdi onun, o zaman onun icin üzülmeyecek miydim? Bilmiyorum. Ama onun mutlu olmadigi, olamamasi, esas hüzünlü olan sanirim benim icin.

teyzenteyfik dedi ki...

Endiseli Peri,
evet, pek kötü bir aniyi hatirlatmisim sana.:(

Insanlarin gözlerinden cok sey anlasildigi lafina bir defa daha inandim ben. Sözün bile önüne gecebiliyor galiba, bazen.

Yaziyi begenmene sevindim. En cok da böyle seyler yazarken bunu basarmak istiyorum. Sadece sahneyi, o ani anlatabilmek.
Sevgiler.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Tesekurler sarki sozleri icin. Bazen o tiniya anlam vermek istiyor insan. Her ne kadar sanat'ta anlam aranamak zorunda olmasa da...

Annelog Atölye dedi ki...

Ne söyleyeceğimi bilemedim:(

Eleştirel Günlük dedi ki...

Yahu bir sey soracagim her ne linke tiklarsam tiklayayim bir reklam cikiyor (yeni kucuk bir pencerede). Bir amaci var mi bunun?

teyzenteyfik dedi ki...

Annelog,
ben de ne söyleyecegimi bilemedim simdi sana.

sevgiler, diyeyim...

teyzenteyfik dedi ki...

elestirel günlük,

tabii ki yok onlarin bir amaci. Yani varsa da, bana hizmet etmek degil. Ben onlar yok oldu saniyordum. Bende cikmiyorlardi epeydir. Nasil oldular ve ne yapmak lazim onlardan kurtulmak icin, onu da bilmiyorum acikcasi...

miso dedi ki...

Sevgili Teyzentevfik,
herkesin bir yarasını kanatır sanırım bu kadar gerçek, bu kadar hayata dair hüzün taşıyan hikayeler. Ben de dayımı ziyaret etmiştim, küçük dayımı. Hayat onun için bir dizi gibiydi, bölümden bölüme sıçradığı. O anın bitmesini bekliyordu o. Oysa ben bütün gün ağlamıştım oradaki insanların çaresizliğine.

Çok çok güzel yazmışsın. Bak sabah sabah ağladım içli içli. O çocuğa, babasına ve tabi ne kadar öfkeli olsam da dayıma...

marruu

teyzenteyfik dedi ki...

Miso,

aglattim mi seni..:(

Geveze Kalem dedi ki...

Keşke sarılsaymış, keşke!

teyzenteyfik dedi ki...

Geveze kalem,
evet, keske...
ama herzaman cok kolay olmuyor birine sarilmak.