Perşembe, Mayıs 29, 2008

Kulak agrisi

Sol kulagimda hafif bir agri var birkac gündür. Söyle derin nefes alinca ya da esneyince daha belirgin hissedilen türden.

Kulak agrisi daha cok bebeklere, cocuklara göre bir agri gibi. Annenin gögsüne ya da dizine basini koyarsin, anne parmaklariyla agriyan kulagin üstünde minik minik daireler cizerek masaj yapar ve aglayan ya da mizmizlanan cocuk yavas yavas susar. Bu kulak agrisinin bana ilk hatirlattigi görüntü bu. O yüzden ne zaman kulagim agrisa daha bir cocuk gibi hissediyorum kendimi.

Cumartesi, Mayıs 24, 2008

Bunu da yaptim ya!

Dün gece Hatirla Sevgili`yi izlerken kaslarim catilmis, suratimda bir tiksinmeyle ekrana baktigimi farkettim.

Bugünse, baktigimda suratimda gülümseme olusturan eski görüntülerden bir secme yaptim. Zamanim yettigi kadar. Ve yine zamanim yettigi kadar karisik bir hediye listesi oldu.
Haftasonu caniniz oyalanacak bir seyler ararsa karistirirsiniz listeyi. :)

S. icin
Edip Akbayram - Ciceklerin Dili



Ekmekci kiz icin Mogollar - Dila Hanim, Devlerin Aski


Elif icin Erkin Koray - Aska Inanmiyorum


Seri Katil icin Üc Hürel - Kolbasti


Simon icin
Mogollar - Kaleden Kaleye Sahin Ucurdum


Miso icin Esin Engin - Bana Ellerini ver


Asliberry icin Tülay Özer - Ikimiz Bir Fidaniz


Sunny icin Yeliz - Bu Ne Dünya Kardesim


Endiseli Peri icin Özdemir Erdogan - Baharda Kuslar Gibi


Sebnem icin Semiha Yanki - Yaniyorum


Dere icin Muzaffer Akgün - Ana Beni Eversene



Jazzetta icin Nükhet Duru - Melankoli (Aslinda Bir Nefes Gibi``yi aradim ama yoktu)


Elektra icin Tanju Okan - Koy Koy Koy


Ada`nin annesine Ajda Pekkan - Haykiracak Nefesim Kalmasa Bile



Figen icin Yildiz Tezcan/ Nuri Sesigüzel- Bagdat Yolu


Hrant Dink`e Fahri Kayahan - Sarı Gelin


Kitty wu icin Nezahat Bayram - Kara Tren


Gaykedi icin Ruhi Su - Drama Köprüsü


Hakiki Vladimir icin Nezahat Bayram - Seker Oğlan


Neolitik Hanim icin
Füsun Önal-Bilmem Şu Feleğin


Teyzen Teyfik icin Esin Afşar - Modern Folk Üçlüsü - Yoh Yoh


Acalya icin Timur Selçuk - 1 Mayıs Marşı (Ne alaka deme!, alaka yok cogunda zaten:)


Pelin icin Yasemin Kumral,Timur Selcuk,Ersen ve Dadaşlar


Ssbb icin Timur Selçuk - Oy Be Nenem


Simografya icin Ayten Alpman - Kimbilir


Sofra icin Barış Manço - Nazar Eyle


Isimsizler icin Selda Bagcan - Katip Arzuhalim


Ve diger tüm blog arkadaslarim icin Sürpriz :)

Cuma, Mayıs 23, 2008

Dogru yerde, yanlis yolda

Bugün neler oldu diye düsündüm. Ilk aklima gelen; kafami kaldirdim, gökyüzüne baktim, mavi gökyüzünde kablolara konmus minik bir kus gördüm. Hemen ardindan farkettim ki bu görüntüyü ben görmedim. Dün gece izledigim filmde Howard gördü. Wenders`in Don't Come Knocking filmindeki.

Aksam isten dönerken, israrla yol yerine kaldirimdan sürmeyi tercih ettigim bisikletimi, her sabah tam 09.00 da, ben önünden gecerken, yasli sahibinin kapisini actigi sahafin önünde durdurdum. Önce durur gibi yaptim, sonra vazgectim sonra hizla durdum, bir iki saniye icinde. Disarida, vitrinin önüne dizilmis kitaplarin arasinda Henry Miller`i görünce, günün kari bu olsun, inip alayim, dedim. Teki 1 euro. Sonra sepetlere doldurulmus kitaplari karistirirken "En güzel cocuk masallari" diye bir kitabi da elime aldim ve tam ödemek icin dükkana girerken, kitapci adam yaninda bir ufaklikla bana dogru yanasti ve cocuga "hah, bu kitabi diyordum ama hanimefendi almis bile" dedi ve bir cocuga bir bana bakip güldü. Ben ne oldugunu tam anlamadim ama yine de "bu kitabi mi istiyorsun, verebilirim sana" diye sordum cocuga. Hafif utanir gibi bakti, "yok" dedi. "Ciddiyim" dedim. "Yok" dedi. Ödemek icin iceri girince, kitapci, cocugun masal kitabi aradigini ve elindeki ona göre tek kitabin da benim aldigim oldugunu söyledi. Sucluluk hissiyle tekrar ettim, ama sordum ona, ister mi diye! Yok, alin lütfen, tabii ki sordunuz, diyerek rahatlatmaya calisti beni. Icerisi cok güzeldi. Genis bir vakitte tekrar gitmek isterim.


Bisikletin kilitini acarken, buldun mu bari bir seyler, diye sordum cocuga. Yine ayni bakisla, evet der gibi bir seyler mirildandi. Iki kitabi da cantama atip evin yolunu tuttum. Sonra düsündüm. Nasil tesadüfler oluyor böyle. Bu nasil bir düzen. Benim o kitabi hizlica yüzlerce kitap arasindan cekip cikarmam, kirmizi baslikli kiz masallari olan bir kitaba sahip olmak istemem, ayni anda, iceride, bir cocugun masal kitabi aramasi, belki "evet, ben istiyorum"dese sahip olacagi kitabi bir anlik ya da bilmem ne sebeplerden üstüne sinmis bir ürkeklikle reddetmesi.


Yapmadigim ve sonunda pisman oldugum cok sey var. Bunlarin cogu kücük seyler. Ama beni en üzenler, aklimdan cikmayanlar da böyleleri. Büyük pismanliklarini daha kolay affediyor insan sanirim. Ona göre daha iyi savunma hazirliyor kendince.


Sahneyi geriye alalim. Kitapciya girdim, parasini ödeyip, kitabi aldim ve cikinca, sepetlerde baska hic masal kitabi olmadigini bile bile, cekingence karistiran cocuga gülümseyerek aldigim masal kitabini uzattim. "Hayir, istemiyorum, siz alin" dedi ama tam bunlari söylerken bile suratindaki o cekingenlik, ürkeklik yerini bambaska bir ifadeye birakti. Sanki bir hinzirlik, bir sevinme gibi. Ve ikimiz de gülümserken ben bisiklete binip, uzaklastim.


Ama olmadi. Ben bunu yapmadigim icin cok pismanim simdi. Bu kitabi her elime aldigimda, her gördügümde o cocuk aklima gelecek ve ufak bir jestin kiymetini ilk defa anladigim benzer yaslardaki halimi nasil unuttum diye pismanligimi daha da arttiracagim.

Çarşamba, Mayıs 21, 2008

Ah Andi, Ah Bülent!











Bu tepede duran logo, "Frankfurt Kitap Fuari Konuk Ülke Türkiye" logosu. Logoyu Bülent Erkmen hazirlamis. Logoya bakarken birden sol dirsegimin altinda duran kitabin kapagina ne kadar benzedigini farkettim. Kitap asagidaki.











Bu kitap ve tasarimi Andreas Übele`ye ait. Andreas Übele ayni zamanda 2005 yilindaki Istanbul Mimarlik Kongresi Logo Tasarimi Yarismasini kazanan ve logusu kullanilan tasarimci.

Internette bahsi gecen Kitap ve kitap fuari logosu ile ilgili bakinirken asagidakini buldum bir de. Kopyanin kopyasi basliginin altinda. Böyleyse bizim Bülent Erkmen`in hazirladigi kopyanin kopyasinin kopyasi mi olacak? Ay, yok olmaaaz!








Asagida yazan metin, 05 kasim 2008 tarihinde tesadufen bu yazimi okuyan birisi tarafindan email olarak gonderildi. Yazan kisi yorum olarak nasil yazacagini bilmediginden benim email'ime gondermis. Yazdiklarini burada yayinlamanin iyi olacagini dusundugum icin metni oldugu gibi kopyaladim. 

merhaba,
blogunuza nasil yorum yazacagimi bilmediğim için eposta gönderiyorum.
http://teyzenteyfik.blogspot.com/2008/05/ah-andi-ah-blent.html
linkindeki sayfanizda bahsettiginiz tasarımci bülent erkmen'in, mimar
sinan güzel sanatlar üniversitesi'nden bir ögrencisiyim. haddimi asmak
istemem ama oradaki esinlenme meselesi hakkinda yeterince bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi oldugunuzu düsünüyorum.

aslinda bahsettiginiz logonun esinlenildigini düsündügünüz örnekleri
de, dünya'da onlarca yildir kullanilan bir tasarim fikrinin, kaynagin
tekrar tekrar esinlenilmiş tezahürleridir. bu kaynak da yine bu
topraklardadir, yüzlerce yil kullanilan ve bazi hattatlar tarafindan
hala varligi sürdürülen "satrançli küfi yazi"dir (eski ismi: Ma'kıli).
bu yazı sanatina eserlerinde rastlayacaginiz bir hat sanatcisi merak
ederseniz de gectigimiz yillarda yasamini yitiren dunya'da cok önemli
hat eserleri yaratmis "emin barin" ismini verebilirim. temeli dedigim
gibi bu topraklardir ve selçuklu devleti'dir. fakat ilginizi daha çok
çekebilecegini düsündügüm diger sey de; tek bir sahibi, yaraticisi
olmayan bu yazi sanatini stilize edip modern tasarim diline uyarlama
fikrini üreten ilk isimlerden birinin de yine bu topraklarda yetisen
sizin de artik bir sekilde tanidiginiz bülent erkmen olmasidir.
kendisi daha 80'li yıllarda size bu çok yeni gelen tasarim anlayisini
yaratan isimlerden biridir. belki 25 yil once benzer ihtiyaclara
karsilik gelen, sizin yine cok benzetebileceginiz ama kendi kulvarinda
tamamen farkli olan bircok is üretmistir. hatta gercekten merak
ederseniz biraz daha zamanimi ayirip bu örneklerden bazilarini gene
eposta gönderebilirm.

son olarak umarim bunu okumaktan memnun olmussunuzdur. bende emegi
olan bir insan hakkinda acikliga ihtiyaci oldugunu dusundugum bir
konuya mudehale etmekti amacim.
cunku blogunuzu sadece siz degil, belki bilen bilmeyen binlerce insan
takip ediyor.
hatta, sanirim blogunuzu fuarin duzenlendigi almanya'dan yazan bir
insan oldugunuz icin ulkemiz adina yaratilmis bu guzel logoyla ilgili
gonlunuzun hos olmasini da istedim.

size iyi eglenceler dilerim.

kaan



Pazartesi, Mayıs 19, 2008

Sabahin karanliginda ciktigimiz dagda, önümüzdeki 30-40 bas koyundan olusan bir sürüyle yürüyoruz. Mese agaclariyla dolu bir orman. Agac var, toprak var gorunurde sadece, ama öyle cok kesfedecek, ilginc seyler de var ki... 

Cocuguz hepimiz, ben en fazla 10 yasindayim. Kuzenim belki 15 yasinda. Biz olmasak, tüm günü tek basina o dagda sürüyü otlatarak geciren bir kiz. Halen aklimda kalan ve bildigim en özel bilgilerden olan koyun güdecek sopa yapimini ondan, orada ögreniyorum. Kirik bir cam parcasiyla sopayi pürüzsüz ve parlak yapmayi da. 

Orasi yayla, cok az ev var. Ama ne güzeli halamlarin evi. Tavanin, duvarlarin, hatta oturdugumuz sedirlerin, bana devasa gelen ahsap sutunlardan olustugu bir ev. Kilimler, duvar halilari dolu her yerde. Her sabah erkenden, kendi yaptiklari islatilmis süpürgeyle süpürülen, neredeyse betonlasmis toprak bir avlusu var. 

Avluda, tahta bir sandalyede oturup, hep ceketinin cebinde tasidigi ayna ve cimbiziyla kulaginin, burnunun üstündeki killari temizleyen, güleryüzlü enistem var. Dedem gibi, ona su ikram ettikce ardi arkasi gelmeyen güzel sözler soyleyip, bal tadi gelen soguk suyu öven enistem.

Sonra, annem ve babam geliyor. Galiba yaz tatili bitiyor da bizi almaya geliyorlar. 
Aksam sofra kuruluyor, belki icki de iciliyor. Babam saz caliyor, türkü söylüyor. Annem de en sevdigi türküye eslik ediyor sofrada, ayrilik hasreti kar etti cana, seher yeli sevdigimden bir haber...

Bir zaman sonra, biri, bir sebeple vuruyor evin babayigit oglunu. Halamlar, olayin, acilarini daha da buyutecek bir kan davasina dönüsmesinden korkup, mali mülkü birakip, büyük sehre göcüyorlar. O guzel ev yok artik ya da harabesi duruyordur.

Esyalar

Bazen, bir kac gün hic evden cikmiyorum. Disariyi izliyorum ama, artik bulundugum mekan ne gibi pencereler, balkonlar sunuyorsa.

Basimi bilgisayardan kaldirip, sag yanimdaki pencereden baktim demin. Terasli bir ev var karsida. Tepesinde elle yapilmis gibi görünen bir gölgelik. Sanki yesil, sari, yas, kuru yapraklari aralarinda genisce mesafeler birakarak birbirlerine dikmisler gibi. Hafif bir esintide bile kipirdanisi, salinisi bana bile serinlik getiriyor. Ne güzel bir sey. Bazi esyalar ne güzel oluyor. Bazi esyalarini cok sevenler de.

Pazar, Mayıs 11, 2008

Mevlam sizi süs icin mi yaratmis?

Tramvaylara, otobüslere, hatta özel arabalara reklam alinmasindan tiksiniyorum. Bu kadar cirkin baska sey olamaz. Bir de su disaridan bakanlara reklamin, resimlerin, yazilarin göründügü ama aracin icinden bakinca disarinin ufak noktaciklar arasindan göründügü, tüm araci, tramvayi kaplamis, yutmus gibi görünen resimli reklamlar yok mu! Deli ediyor beni.

Tüm tramvay, yol keyfini bozuyor, sanki hapsedilmissin gibi iceriyi karanlik yapiyor ve disarisi ile arana abuk sabuk yazi karakterleri ve renklerin oldugu bir duvar örüyor. Allah sizi inandirsin gecen gün nefes almak icin tramvayin durakta durmasini ve acilan kapidan disariyi biraz olsun görebilmeyi kolladim, yolculuk yaparken. Böyle bir hale sokar mi insan insani, böyle bir zulüm yapar mi insan insana?
Sikayet falan mi etmek lazim acep? Ne haklari var buna? Bir de dünyanin parasini ödüyorum o araca binmek icin, bilet icin.


Efkarli bir türkü dinleyelim bari.

Anneler Günü

Öglene dogru aradigimda yoktu evde. Sonra uyudum, uyandim ve aksamüstü tekrar aradim. Belki günlerdir beni yine esir alan sorunlu, bozuk uyuma/uyuyamama maceramin etkisiyle, belki de son aylarda üzerimde anneme karsi olan hassasiyetimden dolayi hemen aglamaya basladim, daha anneler gününü kutlayamadan.

Az kaldi, biticek, geleceksin, diye teselli etti zavalli annem beni, kendisi de bir yandan aglarken.

Hem sizin umudunuz var, anneniz var, ariyorsunuz konusuyorsunuz, ben ne yapayim, dedi. Bundan 8 yil önce bir anneler gününde annesini kaybetti annem.

Ben o vakitler yine uzakta, baska bir sehirde tek basima kaliyordum. Gece telefon caldi. Babamin sesi geldi ve haberi verdi. Sonra annem aldi telefonu. Cok aciliydi sesi. Ilk defa annemin sesi öyle geliyordu.

Sabahin cok erken vaktinde annemlere vardim. Annem yataktaydi. Yanina yattim, sarildi bana. Sayiklar gibi konusuyor, agliyordu. Annem gitti, annem gitti, diye.

Cumartesi, Mayıs 10, 2008

Günes var günes!!!

Hava günlerdir günesli, sicacik. Kemiklerim isindi cok sükür. Fotograflar bazi isinma gezilerinden.




Pazar, Mayıs 04, 2008

Yolculuk

Gecen carsamba günü okuldan tren yerine birinin arabasiyla döndüm . Bu hizmeti veren bir kac internet sitesi var. Yolculugunuzun baslayacagi yeri ve gitmek istediginiz noktayi seciyorsunuz ve ayni yolu alacak olan araba ilanlarini, arabalarin plakalarini ve eger gitme niyetindeyseniz arayip haber vermek icin sürücünün ismi ve telefon numarasini görüyorsunuz. 4 yolculuk yaptim bu sekilde son 3 hafta icinde. Hepsi de keyifliydi. Ayrica hem daha ucuz hem de daha hizli.

Sonuncusu 23 yaslarinda görünen sapsari bir alman oglanin arabasiydi. Yaninda tombulca, kulaklarinda sari killar olan bir is arkadasi vardi. Arabada 3 kisilik bos yer oldugu yaziyordu ilanda ve tam 3 kisiyi de bulmuslardi. Birisi ben, digeri universiteye yeni baslamis kücük bir kiz, öbürü cok fazla amerikan filmi izleyip, amerika hayrani olan ikinci üniversitesini okuyan, 25 yaslarinda görünen bir oglandi.

Kücük kizimiz arabaya biner binmez konusmaya basladi ve yol sonuna kadar hic ama hic susmadi. Sirayla bir ona bir buna sorular sorup, kendini anlatip durdu. Cok sevimli biriydi. Yolun ilk iki saatini uyuyarak gecirdim ben. Gözümü actigimda hic de eve giden yolda olmadigimi farkeder gibi oldum, kendime gelmeye calisirken. Sevimli kizimiz bendeki saskinligi anlamis olacak ki gerekli aciklamayi yapti hemen. Bulunmamiz gereken yolda bakim oldugundan, bir digerinde cok yogun trafik oldugundan dolayi bu yola sapmisiz, o yüzden yolumuz biraz uzayacakmis (yol sonunda hesapliyoruz ve fark 2,5 saat)

Hava güzeldi, günes batmak üzereydi. Günes bir solumuza bir karsimiza gecip durdu. Yolun uzadigindan, planlanan vakitte olmak istedigimiz ya da olmamiz gereken yerlerde olamayacagimizdan konusurken, kiz cantasindan üc tane bira cikardi ve arkadaki biz yolculara ikram etti. Cok lezzetliydi. Bu biradan sonra ne bende uyku ve yorgunluk, ne de cool gencimizde bir kasilma kaldi. Kizimizsa hep oldugu gibiydi. Gülüse gülüse, bir bir eksile eksile tamamladik yolu.

Bir de güzelim Calw`dan gectik. Hermann Hesse` in memleketinden.

Yer olsam, gök olsam, hep sarhos olsam

Gece. Kalabalik, cok kalabalik. Herkes en güzel ama herkes cirkin. Rüküs. Müzik, müzik, gürültü. Canim sigara istiyor. Sigara da yok, bir sigaralik vakit de. Arada bir iki kisiyle göz göze gelip gülümsemem haric hep asik suratim. Fakat keyfim yerinde.

Gürültü bitti. Güzel cirkinler terledi, yoruldu. Ben yorgun degilim. Sarhosum sanki.
Arabadayim. Cok zaman oldugu gibi, bu araba yolculugu da bitmesin istiyorum. Yol alalim, gidelim. Yanimdaki(ler) mümkünse cok konusmasin ama müzik olsun. Ne olursa olsun, müzik olsun. Bende hepsine uyacak, eslik edecek duygu var. Kalbim yol gibi uzamis, tarlalar gibi genislemis. Sanki sarhosum.

Isiksik bir göl kenari. Yildizlar var. Cok karanlik. Kus sesleri geliyor. Hem de cesit cesit kus. Kurbagalar da sohbette. Ördekler attigimiz ekmekleri istahla yiyip uzaklasti. Bir kugu yaklasti. Ona ekmek kalmadi. Hic renk yok mu? Siyah beyaz mi görüyorsun sen de? Evet, isik yok ya, yer, gök, göl siyah, gri. Serin topraga uzaninca, yildizlar agaclara serpilmis simler gibi. Gücsüz ve cok uzaklar. Hic kayan da olmadi. Ne dilek tutardin kaysaydi? Dilek söylenmez ki! O renkleri görürken, o yildizlara bakarken akla dilek de gelmez ki!

Sonra, bir agacin üstünde, saclarin agacin gövdesinde yildizlara bakmak. Gelen igde kokusu mu? Evet, hadi, sana igde agaci arayalim. Yok, aramayalim. Ne güzel kokuyor.

Iyi geceler.

Perşembe, Mayıs 01, 2008